Kayıtlar

Ağustos, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

30 Ağustos Zafer Bayramı: Bir Milletin Dirilişi ve Bağımsızlığın Destanı

Resim
30 Ağustos Zafer Bayramı, takvimde işaretli bir günden çok öte, bir milletin varoluş mücadelesinin, küllerinden yeniden doğuşunun ve sonsuza dek bağımsız yaşama azminin sembolüdür. Her yıl coşkuyla kutladığımız bu anlamlı gün, aslında sıradan bir kutlamanın çok daha ilerisindedir. Çünkü o gün, Türk milletinin “ya istiklal ya ölüm” diyerek çıktığı zorlu yolculukta ulaştığı nihai dönemeçtir. O gün, Anadolu’nun bağrında yazılan bir destanın doruk noktasıdır. Tarihler 30 Ağustos 1922’yi gösterdiğinde, Dumlupınar’da sadece bir askeri zafer kazanılmadı. Bir millet, küllerinden yeniden doğdu. Varlığı tehdit altına alınmış, dört bir yanı işgal edilmiş bir halk, esaret zincirlerini kırarak dünyaya haykırdı: Bu topraklar bizimdir ve ilelebet bizim kalacaktır. İşte bu haykırış, 30 Ağustos’un asıl anlamıdır. Bu yüzden Zafer Bayramı’nı anmak değil, yaşamak gerekir. Çünkü bu zafer, sadece geçmişin değil, aynı zamanda bugünün ve yarının da teminatıdır. Her milletin tarihinde dönüm noktaları vardı...

İklim Krizine Karşı Bireyden Başlayan Dönüşüm

Resim
Yıllardır dünyanın dört bir yanından gelen felaket haberlerini izledik. Kuraklık, seller, orman yangınları, sıcak hava dalgaları… Bunların hepsi önce başkalarının sorunu gibi geldi. Uzak diyarlarda yaşandıkça bize dokunmaz sandık. “Bizim başımıza gelmez” dedik. Ama artık o “uzak” dediğimiz felaketler yanı başımıza kadar geldi. Artık kaçamayacağımız bir gerçekle karşı karşıyayız: İklim krizi kapımızda. Ve bu kriz,   sadece ülkemizi tehdit etmiyor, aynı zamanda hayatımızın her köşesine nüfuz ediyor. Ekonomiden siyasete, toplumsal düzenimize kadar her alanda etkilerini hissettiren bir kriz. Bu krizin sonuçlarını yakın geçmişte iliklerimize kadar hissettik. Türkiye için 2021 yazı, doğayla olan ilişkimizde belki de bir kırılma noktasıydı. Günlerce süren Akdeniz ve Ege'deki orman yangınları sadece binlerce hektar ormanı yakmakla kalmadı, aynı zamanda insanların anılarını, evlerini ve umutlarını da yok etti. O yaz, ormanlarımızla birlikte geleceğe olan inancımız da kül oldu. Aynı yıl ...

Kur Korumalı Mevduat: Kısa Vadeli Çözüm, Uzun Vadeli Yük

Resim
Türkiye ekonomisi son yıllarda belki de Cumhuriyet tarihinin en zorlu sınavlarından birini veriyor. Bir yanda dövizdeki sert yükseliş, diğer yanda vatandaşın giderek ağırlaşan borç yükü arasında sıkışan bir tablo var. 2021’in son günlerinde hayata geçirilen Kur Korumalı Mevduat uygulaması, işte tam da böyle bir dönemin ürünüydü. Amaç, Türk Lirası’nın değer kaybını önlemek, vatandaşın dövize yönelmesini durdurmak ve piyasaları sakinleştirmekti. O günlerde döviz kurunun tarihi rekorlar kırması, birikim sahiplerini hızla yabancı paraya yönlendiriyor, bu da ekonomik dengeleri sarsıyordu. Hükümetin bulduğu çözüm basit görünüyordu: Vatandaş TL’de kalacak, eğer kur artışı faiz getirilerini aşarsa, aradaki farkı Hazine ya da Merkez Bankası ödeyecekti. Böylece kur riski vatandaşın değil, kamunun sırtına yüklenmiş oluyordu. İlk etapta bu formül işe yarar gibi göründü. Döviz talebi frenlendi, piyasada geçici bir güven ortamı oluştu ve Türk Lirası bir nebze nefes aldı. Fakat kısa süre içinde sis...

Zamanı Önemsemek, İnsana Değer Vermek

Resim
Çin'in Guizhou eyaletinde yükselen Huajiang Kanyonu Köprüsü, dünyanın en yüksek köprüsü olarak mühendislik tarihine adını altın harflerle yazdırıyor. Tam 625 metre yükseklikten geçen bu devasa yapı, ilk bakışta sadece çelik, beton ve dehanın birleşimi gibi görünebilir. Oysa bu köprü, salt bir mühendislik harikası olmanın ötesinde, bizlere çok daha derin bir gerçeği fısıldıyor: Modern dünyada en değerli varlığımız olan zamanı, nasıl kazandığımızı ve nasıl kaybettiğimizi. Çin'in ücra bir köşesindeki bu köprü, bir zamanlar 70 dakikayı bulan bir yolculuğu sadece bir dakikaya indirerek, oradaki insanların hayatını kökten değiştiriyor. Yolda geçirilen uzun saatler, sevdiklerine, işlerine veya kendilerine ayırabilecekleri kıymetli zamanlara dönüşüyor. Bu somut örnek, yapılan yatırımın sadece iki yakayı birleştirmekten ibaret olmadığını, aynı zamanda insan yaşamına doğrudan dokunarak gerçek bir değer ürettiğini gösteriyor. Aslında, zamanın bu paha biçilmez değerini anlamak için Çin...

İşsizlik Tablosu: Rakamların Ötesindeki Acı Gerçek

Resim
Türkiye, bugün yüzde 8,6'lık bir resmî işsizlik oranıyla karşı karşıya. Bu rakam ilk bakışta çok büyük durmayabilir, ancak ardında çok daha ağır ve karmaşık bir gerçek yatıyor. Resmî işsiz sayısı 3 milyonu aşsa da, potansiyel işsizleri ve eksik istihdamda olanları da kapsayan geniş tanımlı işsizlik hesaba katıldığında bu sayı neredeyse üçte bir oranında artıyor. İşgücü piyasamızda sessizce büyüyen, görünmez bir kriz var. Bu krizden en çok etkilenenler ise gençler ve kadınlar. Onların hayatları ve gelecekleri, mevcut ekonomik yapının yarattığı boşluklarla şekilleniyor. Bu durumu ilk kez kaleme alırken hissettiğim endişeyi kelimelere dökmek istedim, çünkü bu tabloya gözümüzü kapatmak sadece sorunu daha da derinleştirecektir. Resmî rakamların ötesine baktığımızda genç işsizliği gerçekten dikkat çekici. 15-24 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 15,9'u iş bulamıyor. Bu oran, genç kadınlarda ise maalesef yüzde 23,7'ye kadar çıkıyor. Düşününce, neredeyse her üç genç kadından biri...

Noel Baba'nın Gerçek Yüzü: Demre'den Gelen Hikaye

Resim
Geçtiğimiz günlerde karşıma çıkan bir haberde, Brezilyalı bir tasarımcı ekibinin inanılmaz çalışmasına rastladım. Haberi okurken beni en çok etkileyen kısım ise, Hristiyan dünyasında Noel Baba'ya ilham olan Aziz Nikolaos'un yüzünün yeniden yapılandırılmasıydı. Bu yüzü görmek beni şaşırttı ve düşündürdü. Noel Baba olarak tanıdığımız tarihi figür Aziz Nikolaos'un doğum yeri, o dönemde Roma İmparatorluğu'na bağlı olan ve şimdiki Antalya sınırlarında kalan Likya bölgesindeki antik liman kenti Patara'dır. Bu bilgi, Türkiye'deki kaynaklarca da doğrulanmaktadır. Hatta Demre'deki Aziz Nikolaos Müzesi'nin internet sitesinde, Aziz Nikolaos'un M.S. 243 yılında Patara'da doğduğu belirtilir. İşte tam da o an, bu konuyu yazmaya karar verdim. Çünkü tüm dünyanın yakından tanıdığı bu figürün hikayesi, o dönemde bize ait olmasa bile, bugün üzerinde yaşadığımız topraklarda doğmuş. Buna rağmen, ona olan bakış açımız oldukça farklı. Ben de bu çarpıcı çelişkiyi ve...

Bir Ülkenin Uyandığı O Gece ve Unutulmayan Acı

Resim
17 Ağustos 1999 gecesi, saatler 03.02'yi gösterdiğinde, Türkiye tarihinin en karanlık anlarından biri yaşandı. O gece, derin uykudaki bir ülke, aniden şiddetli bir sarsıntıyla uykusundan uyandı. Marmara Bölgesi'ni vuran ve resmi kayıtlara göre 7,4 büyüklüğünde gerçekleşen deprem, başta Kocaeli, Sakarya, Yalova, İstanbul ve Düzce olmak üzere geniş bir coğrafyada yıkıma neden oldu. O anı yaşayan herkes için zaman adeta dondu. İnsanlar karanlıkta, enkazların arasında, panikle, korkuyla ve ne olduğunu anlayamadan kendilerini dışarı atarken, bazıları sonsuz bir sessizliğin içinde kaldı. Kimi ailesini bulmaya çalıştı, kimi çaresizlik içinde yardım çığlıklarına kulak verdi. Herkes kendi payına düşeni yaşadı ama ortak acı, herkesi tek yürek haline getirdi. Deprem yalnızca binaları değil, kalpleri de yıktı. Binlerce canımızı kaybettik, on binlerce insan yaralandı, yüzbinlerce kişi evsiz kaldı. O sabah uyandığımızda şehirler tanınmaz hale gelmişti. Evler yerle bir olmuş, yollar param...

Bilgi Biriktirenler ve İnsan Kalanlar

Resim
Hayatın bir döneminde bilgiyi her şeyden üstün tutardık. Ne kadar çok öğrenirsek, o kadar başarılı ve akıllı olacağımızı düşünürdük. Raflar dolusu kitap, sayısız belgesel ve entelektüel tartışmalar, içimizde bir "üstünlük" hissi yaratıyordu. Ancak çok bilgili olmalarına rağmen, insani değerlerden uzaklaşmış insanları gördükçe bu düşüncemiz değişti. O an anladım ki, asıl mesele, ne kadar bilgiye sahip olduğun yerine o bilgiyi nasıl değerlendirdiğin, neye hizmet ettiğin ve hangi niyetle kullandığındı. Bilgi; okunarak, ezberlenerek ya da deneyimle biriktirilebilir bir şeydir. Kitaplardan, internetten veya başkasından alınabilir. Ancak bilinç bu kadar kolay edinilmez. O, insanın içsel bir gelişimidir; sadece öğrenmekle değil, anlamaya çalışmakla, sorgulamakla ve empati kurmakla oluşur. Bunun farkına varmamı sağlayan anlardan biri, bir televizyon programında yaşandı. Konuklardan biri akademik unvanlarla dolu bir üniversite hocası, diğeri ise mütevazı bir öğretmendi. Konuşmal...

Güven Kaybı: Ekonomik Krizin Başlangıcı

Resim
Ekonomik kriz… Kulağa çok teknik bir kavram gibi gelse de, aslında toplumun her bireyinin hayatına doğrudan dokunan, hatta bazen hayatı alt üst eden bir süreçtir. Krizin başlangıcı çoğu zaman bir rakamın, bir grafiğin ya da borsa endeksinin iniş çıkışıyla değil; toplumun ve piyasaların hissettiği güven kaybıyla olur. Bu güven kaybı, tıpkı durgun bir göle atılan taş gibi hızla yayılır, ekonominin tüm alanlarına sirayet eder. Bir ülkede güven kaybolmaya başladığında, domino taşları gibi birbirini tetikleyen olaylar yaşanır. Öncelikle para biriminin değeri düşer. Kur artar, alım gücü azalır. Üretim süreçlerinde aksamalar başlar. Maliyetler öngörülemez hale gelir, planlama yapmak zorlaşır. Firmalar, ayakta kalabilmek için en hızlı çözümü bulur: İşçi çıkarmak. İşsiz kalan insanların harcama gücü azalınca talep düşer, bu da üreticiyi daha da zor durumda bırakır. Bu sırada sermaye, güvenin kalmadığı bir ortamda durmak istemez. Yerli yatırımcı parasını güvenli gördüğü alanlara çeker, yaban...

Sadece Bir Zafer Değil, Bir İbret Vesikası

Resim
Osmanlı ve Akkoyunlu çekişmesinin kökleri, 1402'deki Ankara Savaşı'na dayanır. O savaşta Akkoyunlular, Timur'a açıkça destek vererek iki devlet arasındaki gerilimi doruk noktasına çıkarmışlardı. İşte o günden sonra, bu iki devletin ilişkisi dostluktan çok, karşılıklı bir ihtiyat ve rekabet üzerine kurulacaktı. Fatih Sultan Mehmet tahta çıktığında, doğuda Osmanlı'nın en dişli rakibi Akkoyunlular dı. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan , adeta Timur'un Anadolu'daki stratejisini takip ediyor; Batılı devletlerle, özellikle de Osmanlı'yla savaşan Venedik'le diplomatik ilişkiler kurup ittifaklar yapıyordu. Tüm bu adımlar, Osmanlı'yı doğudan kuşatmaya yönelik stratejik hamleler di. Gerilim, Uzun Hasan’ın emrindeki kuvvetlerin Tokat’a kadar gelip yağma ve katliamlar gerçekleştirmesiyle doruğa ulaştı. Fatih Sultan Mehmet, Anadolu’da siyasi birliği sağlamak konusunda kararlıydı. Karaman Beyliği meselesi ise iki taraf arasındaki ipleri koparan en önemli konular...

Küçük Kasabanın Şirin Balıkçı Kızı ve Hastane Serüveni

Resim
Kaleme aldığım bu yazı bir masal değil. Hayali kahramanlarla, uydurma olaylarla süslenmiş bir hikaye de değil. Bu satırlar, yaşanmışlıkların, acıların, umutların ve direncin bir yansıması olarak gerçek hayattan esinlenmiştir. Satır aralarında gördüğünüz her detay, bir insanın hayatından alınmış, hakiki bir parçadır. Büyük, hareketli bir ilin küçük bir ilçesinde doğup büyümüştü. Yıllarca ticaret yaptı; hem kendi emeğini hem de hayallerini işine kattı. Başlarda işler yolunda gidiyordu, kazancı yerindeydi. Fakat zaman değişti, piyasa daraldı, işler tersine döndü. Umudu kadar borçları da büyümüştü. Çabaladı, direndi ama sonunda ticaret defterini kapatmak zorunda kaldı. Arkasında ödenmesi gereken ciddi bir borç kalmıştı. O borcu kapatmanın tek yolu, hayatına sıfırdan başlamak ve çalışmaktı. Mecburen, denizi olan küçük bir sahil kasabasına taşındı. Başta yabancıydı bu sessiz yere; ama kısa sürede martıların sesine, tuzlu deniz kokusuna ve balık ağlarının hışırtısına alıştı. Burada herke...