Sadece Bir Zafer Değil, Bir İbret Vesikası
Osmanlı ve Akkoyunlu çekişmesinin kökleri, 1402'deki Ankara Savaşı'na dayanır. O savaşta Akkoyunlular, Timur'a açıkça destek vererek iki devlet arasındaki gerilimi doruk noktasına çıkarmışlardı. İşte o günden sonra, bu iki devletin ilişkisi dostluktan çok, karşılıklı bir ihtiyat ve rekabet üzerine kurulacaktı.
Fatih Sultan Mehmet
tahta çıktığında, doğuda Osmanlı'nın en dişli rakibi Akkoyunlulardı. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, adeta Timur'un Anadolu'daki stratejisini takip ediyor;
Batılı devletlerle, özellikle de Osmanlı'yla savaşan Venedik'le diplomatik ilişkiler kurup ittifaklar yapıyordu. Tüm bu
adımlar, Osmanlı'yı doğudan kuşatmaya
yönelik stratejik hamlelerdi.
Gerilim, Uzun Hasan’ın emrindeki
kuvvetlerin Tokat’a kadar gelip yağma ve katliamlar gerçekleştirmesiyle doruğa
ulaştı. Fatih Sultan Mehmet, Anadolu’da siyasi birliği sağlamak konusunda
kararlıydı. Karaman Beyliği meselesi ise iki taraf arasındaki ipleri koparan en
önemli konulardan biri oldu. Osmanlı, Karaman’ı doğrudan kontrol altına almak
istiyor; Akkoyunlular ise buna engel olmaya çalışıyordu. Uzun Hasan’ın
Venedik’le kurduğu ittifak, Osmanlı’yı iki cephede zor durumda bırakma
girişimiydi. Fatih, bu planın farkına vardığında doğudaki tehdidi tamamen
ortadan kaldırmaya karar verdi.
Savaşın gerçekleştiği yer,
Erzincan yakınlarındaki Otlukbeli idi. Burası tesadüfen seçilmiş değildi; her
iki taraf da bilinçli olarak buraya gelmişti. Osmanlı ordusu, dönemin en modern
ordularından biriydi. Merkezî komuta, disiplinli yeniçeriler, etkili topçu
birlikleri ve savaş tecrübesi yüksek süvariler… Karşılarında ise geleneksel
Türkmen savaşçılarının çevikliği ve hızlı atlı birliklerin hareket kabiliyeti
vardı. Kesin sayılar bilinmemekle birlikte, Osmanlı ordusunun yaklaşık 70 bin,
Akkoyunlu ordusunun ise 50 bin askerden oluştuğu tahmin ediliyordu. Ancak bu,
sadece asker sayılarının değil, iki farklı askeri anlayışın ve stratejinin
çarpışmasıydı.
11 Ağustos 1473 sabahı, Osmanlı
ordusu klasik üçlü düzenini alırken toplar da merkeze yerleştirilmişti. Fatih
Sultan Mehmet, savaş başlamadan hemen önce ordusunu sakin ve kararlı bir
şekilde yönlendiriyordu. Diğer yanda ise Akkoyunlu kuvvetleri hızlı ve agresif
bir başlangıç yaparak Osmanlı merkezine baskı uygulamaya çalıştı.
Ancak bu baskı, Osmanlı
topçularının isabetli atışlarıyla ağır kayıplara neden oldu ve Uzun Hasan'ın
planları altüst oldu. Ardından Osmanlı süvarileri kanatlardan saldırıya geçti
ve Akkoyunlu ordusu dağılmaya başladı. Savaş, sadece birkaç saat içinde
Osmanlı'nın kesin zaferiyle sonuçlanmıştı.
Bu zaferle birlikte Osmanlı, doğu sınırındaki en büyük
tehdidi ortadan kaldırmıştı. Akkoyunlu
Devleti bu yenilginin ardından bir daha toparlanamadı ve zamanla yıkılma
sürecine girdi.
Ancak Otlukbeli Savaşı'na sadece bir zafer olarak bakmak eksik kalır.
Çünkü bu savaş, aynı dili konuşan, aynı inançlara sahip ve benzer geleneklerle
büyümüş iki Türk hükümdarının ve
halkının savaşıydı. Cephede karşı karşıya gelen askerler, birbirlerinin
sözlerini anlayabiliyor, hatta benzer türküleri söylüyorlardı belki. Ama o an,
farklı sancaklar altında birbirlerine kılıç çekiyorlardı.
Tarihte böylesi çelişkiler
insanı derinden sarsar. Zaferin büyüklüğü bazen yenilginin ağırlığını
unutturur. Ama Otlukbeli öyle değil. Burada, kazananın sevincini bile
gölgeleyen bir burukluk var. Çünkü savaş meydanında dökülen kan, aslında aynı
milletin evlatlarının kanıydı. Bu nedenle Otlukbeli, sadece askeri bir başarı
değil, aynı zamanda bir iç hesaplaşmadır.
Belki de savaş meydanındaki askerlerin
çoğu daha önce hiç böyle bir çarpışma görmemişti. Kimi Karadeniz’in serin
yaylalarından, kimi Doğu Anadolu’nun yüksek köylerinden gelmişti. Her biri
kendi ailesi, köyü, yurdu için savaştığını düşünüyordu. Ama büyük resme
bakıldığında, bu savaş Türk tarihinin en acı ironilerinden biriydi.
Otlukbeli Savaşı, tarihin akışını
değiştirdi. Osmanlı, Anadolu’daki siyasi birliği sağlamaya bir adım daha
yaklaştı. Akkoyunlular ise tarih sahnesinden çekilmeye başladı. Yine de bu
sonuç, savaşın yarattığı manevi yaraları silmedi.
Bugün 11 Ağustos… Bu tarihi
anmak, sadece geçmişi yad etmek değil, geçmişten ders çıkararak geleceğe
bakmaktır. Savaşın taraflarının ne kadar haklı ya da haksız olduğu tartışılır.
Ancak kesin olan bir şey var: O gün, Türk tarihinin iki büyük lideri karşı
karşıya geldi ve kaderin yönü değişti.
Otlukbeli, bana göre bir zaferden
çok, bir ibret vesikasıdır. Çünkü bazen en parlak zaferler bile, ardında en
derin acıları bırakır. Ve bu acılar, geleceğin barışını kurmak için bize
hatırlatılması gereken en önemli mirastır.
Saygılarımla.
Yorumlar
Yorum Gönder