Bir Ülkenin Uyandığı O Gece ve Unutulmayan Acı
17 Ağustos 1999 gecesi, saatler 03.02'yi gösterdiğinde, Türkiye tarihinin en karanlık anlarından biri yaşandı. O gece, derin uykudaki bir ülke, aniden şiddetli bir sarsıntıyla uykusundan uyandı. Marmara Bölgesi'ni vuran ve resmi kayıtlara göre 7,4 büyüklüğünde gerçekleşen deprem, başta Kocaeli, Sakarya, Yalova, İstanbul ve Düzce olmak üzere geniş bir coğrafyada yıkıma neden oldu.
O anı
yaşayan herkes için zaman adeta dondu. İnsanlar karanlıkta, enkazların
arasında, panikle, korkuyla ve ne olduğunu anlayamadan kendilerini dışarı
atarken, bazıları sonsuz bir sessizliğin içinde kaldı. Kimi ailesini bulmaya
çalıştı, kimi çaresizlik içinde yardım çığlıklarına kulak verdi. Herkes kendi
payına düşeni yaşadı ama ortak acı, herkesi tek yürek haline getirdi.
Deprem
yalnızca binaları değil, kalpleri de yıktı. Binlerce canımızı kaybettik, on
binlerce insan yaralandı, yüzbinlerce kişi evsiz kaldı. O sabah uyandığımızda
şehirler tanınmaz hale gelmişti. Evler yerle bir olmuş, yollar paramparça,
köprüler yıkılmış, sanayi tesisleri ağır hasar görmüş, iletişim tamamen
kesilmişti. Televizyon ekranlarından yansıyan o görüntüler, bir doğal afetin ne
denli büyük bir yıkım yaratabileceğini gözler önüne seriyordu.
Ama tüm bu
yıkımın ortasında, belki de en etkileyici olanı, insanların dayanışma ruhuydu.
Türkiye'nin dört bir yanından yardım eli uzandı. Sivil toplum kuruluşları,
gönüllüler, sağlık ekipleri, madenciler, askerler ve yurttaşlar canla başla
çalıştı. Herkes bir can daha kurtarabilmek için enkaz başlarında sabahlara
kadar nöbet tuttu.
Bu büyük
felaket, yalnızca fiziki yapılarımızı değil, sistemimizi de teste tabi tuttu.
Acil müdahale mekanizmalarının eksiklikleri, yapı denetim sistemindeki açıklar,
şehirleşme anlayışımızdaki hatalar bu acıyla bir kez daha ortaya çıktı.
Depremin ardından yapılan değerlendirmelerde, çok sayıda binanın adeta kum
yığınına dönüşmesinin nedeni olarak mühendislik hataları, ruhsatsız ya da
denetimsiz yapılaşma gösterildi. Yani yaşanan felakette doğanın değil, insan
eliyle yapılan hataların da payı büyüktü. Bu gerçekle yüzleşmek kolay olmadı
ama gerekliydi. Çünkü bu felaket bize, depremle yaşamak zorunda olduğumuzu ve
bunun için hazırlıklı olmamız gerektiğini acı bir şekilde öğretti.
17 Ağustos,
aynı zamanda bir milat oldu. Türkiye, deprem gerçeğini artık görmezden
gelemezdi. Afet bilinci, kamuoyunda daha çok tartışılır hale geldi. Deprem
yönetmelikleri güncellendi, yapı denetimiyle ilgili yeni düzenlemeler
getirildi, kamuoyunda bilinçlendirme kampanyaları başlatıldı. Ancak yıllar
geçtikçe o acı gecenin hafızalardaki izi silinmeye başladı. Her yıl dönümünde
hatırlanan ama gündelik hayatın telaşı içinde zamanla unutulan bir yara gibi…
Oysa unutulmaması gereken bir gerçek var: Türkiye, bir deprem ülkesidir ve bir
sonraki büyük depremin ne zaman olacağını kimse bilemez. Hazırlıklı olmak,
sadece devlete değil, bireylere de düşen bir görevdir. Bugün geldiğimiz noktada
hala alınması gereken çok yol olduğu ortada. Unutmak kolay, ama unutmanın
bedeli çok ağır olabilir.
O geceyi
yaşayanlar bilir; deprem yalnızca saniyeler sürer ama etkisi bir ömür boyu
sürer. Sevdiklerini kaybeden bir annenin, bir babanın, bir çocuğun yüreğindeki
boşluk asla dolmaz. Enkazdan kurtarılan bir insanın yaşadığı travma, yıllar
sonra bile silinmez. O gece doğan çocuklar bugün genç birer yetişkin oldular,
belki de o anı hiç hatırlamıyorlar. Ama bizler, o gecenin karanlığında hayatını
kaybedenleri, geride kalanların yaşadığı çaresizliği ve ülkece hissettiğimiz
derin acıyı unutmadık.
17 Ağustos,
bir felaketin tarihi olduğu kadar, birlik olmanın, dayanışmanın, paylaşmanın ve
yeniden ayağa kalkmanın da tarihidir. O gece yaşanan acıdan ders çıkarmak,
sadece geçmişe saygıdan öte, aynı zamanda geleceğe karşı sorumluluktur. Bu
bilinçle hareket etmek, sadece yetkililerin değil, her bir vatandaşın
sorumluluğudur. Her yeni gün, olası bir depreme daha hazırlıklı olmak için bir
fırsattır. Ve bu fırsatların heba edilmemesi gerekir.
Bugün, 17
Ağustos 1999 Depremi'nin üzerinden yıllar geçse de acısı hala taze. Çünkü
kaybettiklerimiz sadece rakamlarla ifade edilecek kadar az değil; her biri bir
hayat, bir umut, bir hayaldi. O gece sonsuzluğa uğurladığımız canları rahmetle anıyoruz.
Onları unutmadık, unutmayacağız. Geriye kalan bizler, yaşananlardan ders
çıkararak, daha güvenli bir gelecek inşa etmekle yükümlüyüz. Depremde hayatını
kaybedenleri unutmadık.
Saygılarımla.
Yorumlar
Yorum Gönder