Kayıtlar

Eylül, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Başkentin Sessizliği, Anadolu'nun Gürültüsü: İki Türkiye'nin Fotoğrafı

Resim
Ankara’da bir süredir garip bir sessizlik hakim. Bu sessizlik, sıradan bir durgunluk değil; daha çok büyük bir hesaplaşmanın öncesinde yaşanan bekleyişe benziyor. Sokaktaki insan baktığında merkezde hiçbir şey olmuyormuş gibi görünüyor ama aslında kulislerde çok şey konuşuluyor, çok şey hazırlanıyor. Sessizlik, bazen en gürültülü mesajdır derler ya, tam da öyle bir dönemden geçiyoruz. Türkiye siyasetinin kalbi olan Ankara’da sakin görünen tablo, aslında taşların yeniden dizildiğinin işareti. Siyasetin nabzı kimi zaman yüksek sesle atmaz; bazen fısıltılar, suskunluklar ve küçük hareketler çok daha büyük anlamlar taşır. Bugün yaşanan da bu. Fakat sahaya indiğinizde, yani Anadolu şehirlerinde dolaştığınızda bambaşka bir Türkiye ile karşılaşıyorsunuz. Orada sessizlik yok, tam tersine hareketlilik var. Çarşıda pazarda konuşulan tek konu ekonomi. İnsanların yüzünde yorgunluk ve kaygı okunuyor. Bir kilo meyvenin fiyatını sorarken bile vatandaşın sesi titriyor. Evine götürdüğü ekmeğin, ödedi...

Mecburiyet ve Özgür İrade: Hayatın En Büyük Sınavı

Resim
Hayatın en büyük sınavlarından biri mecburiyetlerle yüzleşmektir. İnsan özgür olduğunu zanneder, önünde sonsuz yollar olduğunu düşünür. Çocukken kurduğu hayallerde meslek seçmek, şehir seçmek, hatta kaderini seçmek kolaydır. Fakat büyüdükçe gerçekler tokat gibi çarpar. Çünkü hayat, insana sadece hayaller değil, mecburiyetler de dayatır. Özellikle ekonomik mecburiyet, en ağır zincirlerden biridir. Bir borç, ödenmesi gereken bir fatura, bir çocuğun masrafı ya da bir evin geçimi, insanın özgür iradesini daraltır, onu istemediği yollara mecbur bırakır. Kimi insanların hayalleri bambaşkadır. Kimi ressam olmak isterken masa başında evrak taşır, kimi yazar olmak isterken banka kuyruğunda çalışır, kimi öğretmek isterken hiç sevmediği bir işin çarkları arasında öğütülür. Ama neden? Çünkü borçlar vardır, geçim vardır, hayat vardır. Borç insanı sessizce bağlayan görünmez bir ip gibidir. Gün gelir hayallerin önünde durur, “ben buradayım” der ve insanı başka bir hayata mahkum eder. O andan sonra ...

Rakamların Ötesinde Bir Hedef: Türkiye-ABD Ticareti

Resim
Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri arasında ticaret hacminin 100 milyar dolara yükseltilmesi , uzun zamandır gündemde olan önemli bir konu. Bu rakam, ilk başta kulağa oldukça iddialı, hatta belki de ulaşılamaz bir hayal gibi gelebilir. Ancak uluslararası ilişkilerde sayılardan daha fazlası vardır: semboller . Bu hedef, sadece ticari bir başarıdan ibaret değil; aynı zamanda iki ülkenin birbirine duyduğu güvenin , siyasi krizleri aşma iradesinin ve ekonomik ilişkilerini yepyeni bir zemine taşıma kararlılığının bir göstergesi olarak da okunmalıdır. Bu açıdan bakıldığında, 100 milyar dolarlık hedef, siyasetin ötesinde bir iradenin somutlaşmış hali gibidir. Türkiye ile ABD'nin tarihi her zaman iniş çıkışlarla dolu oldu. NATO müttefikliği, savunma iş birlikleri, enerji politikaları ve bölgesel krizler derken, çoğu zaman siyasetin gölgesi ekonominin önüne geçti. Ne zaman gerilimler artsa, ticaret de aynı hızda yara aldı. Gümrük vergileri, yaptırım tehditleri ve vize krizleri gibi o...

Türk Kültüründe Kayın Ağacı: Kutsal Bir Bağın İzleri

Resim
Türklerin tarih boyunca doğayla kurduğu bağ yalnızca geçimlerini sağlamakla sınırlı değildi. Onlar için ormanlar, dağlar, sular ve ağaçlar aynı zamanda kutsal varlıklar, hayatı anlamlandıran işaretlerdi. Bu kutsal varlıkların içinde kayın ağacının özel bir yeri vardır. Kayın, Türklerin gizli ağacı olarak görülmüş; göçebe çadırlarının ortasından mitolojik destanların merkezine kadar her yerde kendisine yer bulmuştur. Bugün bile Anadolu’nun köylerinde kayın ağacının adı geçtiğinde, insanda bir merak ve saygı uyanır. İşte bu yüzden, kayının neden kutsal kabul edildiğini anlamak, biraz da Türklerin ruhunu anlamak demektir. Kayın ağacının kutsallığını ilk önce eski Türklerin inançlarında buluruz. Gök Tanrı inancı ve Şamanizm, doğadaki hiçbir şeyi cansız saymazdı. Onlara göre her varlığın bir ruhu vardı. Ağaçlar da bu ruhu taşıyan canlılar arasında en güçlülerinden sayılırdı. Kayın ise diğerlerinden farklı bir yere konmuştu. Kayın ağacına özel bir anlam yükleniyordu çünkü gövdesiyle yeri...

Sanayi: Kalkınmanın Pusulası

Resim
Dünya Bankası'nın son raporuna göre, sanayisi güçlü ülkeler ekonomik büyümede ortalama hızlı ilerliyor." Bu çarpıcı veri, sanayinin bir ülkenin kalkınma yolculuğundaki kritik rolünü gözler önüne seriyor. Sanayi, adeta bir pusula gibi, yönümüzü tayin eder, hedeflerimizi belirler ve sonunda varacağımız noktayı şekillendirir. Sadece fabrikalardan, makinelerden ibaret olmayan sanayi, bir ülkenin ekonomik, sosyal ve hatta kültürel dokusunu derinden etkileyen, hayati bir organdır. Sanayinin en belirgin rolü, hiç şüphesiz ekonomik kalkınmadaki itici gücüdür. Üretim, dağıtım, ihracat... Sanayi, bu kavramların merkezinde yer alır ve bir ülkenin refah seviyesini doğrudan etkiler. Güçlü bir sanayi, yerli üretimi teşvik eder, istihdamı artırır ve ekonomik istikrarı güçlendirir. Ancak sanayinin önemi, sadece ekonomik rakamlarla sınırlı değildir. Sanayi, aynı zamanda bir ülkenin teknolojik gelişiminin lokomotifidir. Ar-Ge çalışmaları, inovasyon, yeni teknolojilerin üretimi... Hepsi sanayi...

Unutulmaya Yüz Tutan Bir Gelenek: Doğum Günü Kutlamalarının Derin Anlamı

Resim
Hayat dediğimiz şey aslında küçük küçük anların toplamı. O anların içinde bazıları var ki insanın hafızasında bambaşka bir yer edinir. Doğum günleri de bu özel anların başında gelir. Bir doğum günü kutlaması, sadece o güne ait değildir. O, geçmişin anılarına bir saygı duruşu, bugünün güzelliklerine bir şükran ve geleceğe dair umut dolu bir başlangıçtır. Her bir mum, geride bırakılan bir yılı ve o yılla birlikte gelen tüm yaşanmışlıkları temsil ederken, hepimizin yaşam yolculuğundaki bireysel ve kolektif önemini vurgular. Türkiye'de, eskiden doğum günleri bugünkünden çok daha farklı bir anlam taşırdı. Mahalle aralarında kurulan neşeli kutlamaları, evlerde özenle hazırlanan kalabalık sofraları ve bu özel günde bir araya gelen tüm dostları, akrabaları hepimiz anımsarız. Küçük bir pasta, birkaç mum, belki sade bir hediye ama asıl değerli olan şey, birlikte geçirilen zamandı. İnsanlar birbirine vakit ayırır, kalpten bir tebessümle “İyi ki doğdun” derdi. O cümle, her türlü hediyeden da...

Unutulmayan İzler: 12 Eylül'ün Mirası

Resim
12 Eylül 1980, Türkiye'nin yakın tarihinin en karanlık dönemeçlerinden biri. Bu tarih, sadece bir askeri darbe değil, aynı zamanda toplumun tüm kılcal damarlarına nüfuz eden bir kırılma noktasıydı. O sabahın erken saatlerinde sokağa çıkan tanklarla başlayan bu süreç, siyasi yaşamı olduğu gibi bireylerin gündelik hayatını, özgürlük algısını ve hayata bakışını da derinden değiştirdi. Üzerinden on yıllar geçmesine rağmen, 12 Eylül dendiğinde akla hâlâ baskı, yasaklar, kayıplar ve susturulmuş bir toplum geliyor. Bu yönüyle 12 Eylül darbesi, yalnızca siyasi bir olay değil, tüm bir milletin ruhuna işleyen büyük bir travma. O dönemin koşullarını düşündüğümüzde, sokaklarda şiddetin kol gezdiği, sağ-sol çatışmalarının her gün can aldığı ve siyasi istikrarsızlığın tavan yaptığı bir tablo beliriyor. Meclis'in kilitlendiği, hükümetlerin birbiri ardına değiştiği, insanların her güne çatışma haberleriyle başladığı bir ortamda, "güvenlik" adına atılan adımların halkın demokrasiye ...

Büyük Taarruz’dan 9 Eylül’e Uzanan Yol

Resim
9 Eylül 1922, Türk milletinin tarihinde yalnızca büyük bir dönüm noktası değil, aynı zamanda bağımsızlık mücadelesinin de mutlak zaferle taçlandığı gündür. Bu tarih, sadece bir şehrin düşman işgalinden kurtuluşunu ifade etmekle kalmaz; tüm bir ulusun azmini ve inancını da gözler önüne serer. İzmir'in işgaliyle başlayan o zorlu ve meşakkatli süreç, milletimizin direnişi ve kararlılığı sayesinde nihayete ermiş, İzmir semalarında yeniden şanla ve gururla Türk bayrağı dalgalanmıştır. O gün, sadece İzmir halkı için aynı zamanda bütün milletimiz için gözyaşlarıyla karışık bir sevinç günüydü. Bu büyük zaferin ardında, sabır, fedakarlık ve cesaretle yürütülen, Büyük Taarruz'dan 9 Eylül'e uzanan kahramanca bir mücadele yatıyordu. 15 Mayıs 1919'da Yunan ordusunun işgaliyle başlayan süreç, İzmir'i Anadolu'daki direniş ateşinin ilk kıvılcımı haline getirdi. Hasan Tahsin’in attığı ilk kurşun, milletin teslim olmayacağının sembolü olmuştu. Ancak işgal yılları, İzmir için...

Ödemiş'te Atılan İlk Kurşun

Resim
15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgali, Anadolu'nun kalbinde derin ve acı bir yara açmıştı. İzmir'in Yunan askerlerince işgali, sadece şehirde değil, tüm Ege'de büyük bir infial yarattı. Bu beklenmedik gelişme, Anadolu'nun geleceği hakkında herkesi derin bir belirsizliğe sürüklemişti. Fakat ortada bir gerçek vardı: Bu toprakların sahipsiz olmadığını göstermek için halk direnmeye kararlıydı. Ödemiş'in hikayesi ve İlk Kurşun Köyü'ndeki direniş, işte tam da bu kararlılığın unutulmaz bir sembolü haline geldi. İzmir’in işgalinin ertesi günü, yani 16 Mayıs 1919’da Yunan kuvvetleri Ödemiş yönünde ilerlemeye başladılar. Çevre köylerde, kasabalarda büyük bir telaş vardı. Çünkü Yunan birliklerinin adım adım işgal ettiği yerlerde zulüm ve baskılar yaşanıyordu. Ödemiş halkı ise bu akıbeti kabul etmek istemedi. Henüz düzenli bir ordu kurulmamıştı, ortada emir komuta zinciri yoktu, ama insanların kalplerinde vatan sevgisi ve özgürlük arzusu vardı. Kadınlar, gençler, yaşlı...

Geçmişi Hatırladıkça Geleceği İnşa Etmek

Resim
İnsanlık tarihi, hayranlık uyandıran başarı hikayeleriyle dolu olduğu kadar, şaşırtıcı bir biçimde benzer hataların tekrarlandığı bir sarmaldır. Bilim ve teknoloji çağında, bilgiye erişimin eşi görülmemiş bir kolaylığa ulaştığı bu dönemde bile, geçmişin acı derslerinden yeterince istifade edemediğimiz gerçeği, geleceğe dair umutlarımızı zaman zaman gölgelemektedir. İnsanın bu paradoksal unutkanlığı, bireysel yaşamlarımızdan küresel ölçekteki olaylara kadar geniş bir yelpazede kendini göstermekte ve potansiyel olarak daha iyi bir geleceği inşa etme çabalarımızı sekteye uğratmaktadır. Bu unutkanlığın ardında yatan nedenler oldukça karmaşık. Belki de en belirgini, kısa vadeli çıkarların cazibesinin, uzun vadeli sonuçları gölgelemesi. Özellikle siyasi ve ekonomik alanlarda, anlık başarılar ve popülist söylemler, geçmişin ağır bedellerle öğrettiği derslerin göz ardı edilmesine neden olabiliyor. Bir sonraki seçim, bir sonraki mali çeyrek, uzun vadeli sürdürülebilirliğin ve kalıcı çözümleri...

Eğitimin Ağır Yükü: Okul Masrafları Aileleri Çaresiz Bırakıyor

Resim
Yeni bir eğitim-öğretim yılı yaklaşıyor ve her yıl olduğu gibi aileler yine büyük bir telaş içinde. Ancak bu telaşın ardında yatan, bir sevinçten çok bir kaygı. Çünkü artık eğitim sadece okula gitmekten ibaret değil, aynı zamanda ciddi bir maddi yük de getiriyor. Aileler, çocuklarını okula hazırlamanın telaşıyla kırtasiyelerin yolunu tutuyor. Defter, kalem, çanta gibi görünüşte küçük olan ancak bir araya geldiklerinde büyük bir yük haline gelen bu malzemeler, pek çok aileyi zorluyor. Özellikle geçim sıkıntısının arttığı bu dönemde, bu ihtiyaçları karşılamak aileler için oldukça güç bir durum. Bir anne veya babanın çocuğuna bir defter ya da kalem alamaması, içten içe bir yetersizlik hissi yaratır. Hiçbir ebeveyn, çocuğunun okulda bir eksiklik yüzünden utanmasını veya mahcup olmasını arzu etmez. Bu sebeple, eğitim yılının başlangıcı, hem çocuklarda hem de anne babalarda bir sevinçten çok bir endişe yaratıyor. Ancak iş yalnızca kırtasiye malzemeleriyle de bitmiyor. Okullar açılırken...