Başkentin Sessizliği, Anadolu'nun Gürültüsü: İki Türkiye'nin Fotoğrafı
Ankara’da bir süredir garip bir sessizlik hakim. Bu sessizlik, sıradan bir durgunluk değil; daha çok büyük bir hesaplaşmanın öncesinde yaşanan bekleyişe benziyor. Sokaktaki insan baktığında merkezde hiçbir şey olmuyormuş gibi görünüyor ama aslında kulislerde çok şey konuşuluyor, çok şey hazırlanıyor. Sessizlik, bazen en gürültülü mesajdır derler ya, tam da öyle bir dönemden geçiyoruz. Türkiye siyasetinin kalbi olan Ankara’da sakin görünen tablo, aslında taşların yeniden dizildiğinin işareti. Siyasetin nabzı kimi zaman yüksek sesle atmaz; bazen fısıltılar, suskunluklar ve küçük hareketler çok daha büyük anlamlar taşır. Bugün yaşanan da bu.
Fakat
sahaya indiğinizde, yani Anadolu şehirlerinde dolaştığınızda bambaşka bir
Türkiye ile karşılaşıyorsunuz. Orada sessizlik yok, tam tersine hareketlilik
var. Çarşıda pazarda konuşulan tek konu ekonomi. İnsanların yüzünde yorgunluk
ve kaygı okunuyor. Bir kilo meyvenin fiyatını sorarken bile vatandaşın sesi
titriyor. Evine götürdüğü ekmeğin, ödediği kiraların yükü her geçen gün
ağırlaşıyor. Bu ağırlık doğal olarak siyasete yansıyor. Ankara’nın sessizliği
ile sahadaki hareketlilik arasındaki bu tezat, ülkenin gerçek fotoğrafını
gösteriyor aslında. Merkez hesap yaparken, çevre hayatın en keskin sorunlarını
yaşıyor.
Bu
çelişkiyi daha net görmek için biraz kulak kabartmak yeterli. Kahvehanelerde
oturanların sohbeti, gençlerin kendi aralarındaki konuşmaları, esnafın dert
yanışları bize çok şey anlatıyor. İnsanlar sabırsız, beklentiler yüksek. Herkes
Ankara’dan bir ses duymak istiyor. O ses gelmeyince, bu defa kendi gündemini
yaratıyor. Vatandaş sokakta liderlerin sözlerini tartışıyor, sosyal medyada her
gelişmeyi yorumluyor. Bir bakıma sahadaki hareketlilik, Ankara’daki sessizliği
zorlamaya başlıyor. Çünkü siyasetin tabiatında boşluk yoktur; merkez susarsa
çevre konuşur.
Dış
politikada da benzer bir tablo var. Ankara’dan gelen resmi açıklamalar sınırlı
olsa da sahadaki gelişmeler çok daha hareketli. Sınır ötesi operasyon
ihtimalleri, bölgesel krizlerde Türkiye’nin aldığı tavırlar ve diplomasi
trafiği bu hareketliliğin en açık göstergesi. Bazen devletlerin sessizliği,
aslında en ciddi hazırlıkların yapıldığını gösterir. Türkiye son yıllarda
sahada daha fazla görünür, diplomasi masasında ise daha temkinli bir çizgi
izliyor. Bu da “Ankara’da sessizlik, sahada hareketlilik” ifadesinin başka bir
yansıması.
Toplumun
ruh haline baktığımızda ise farklı katmanlar görüyoruz. Ekonomik sorunlar
herkesin ortak gündemi. Ama özellikle gençlerin sesi artık daha çok duyuluyor.
Onlar sadece geçim sıkıntısını değil, geleceklerini de sorguluyor. Üniversite
sıralarında, kafelerde, sosyal medya paylaşımlarında öne çıkan başlık özgürlük,
fırsat eşitliği ve umut. Gençler, büyüklerin aksine daha az sabırlı. Onlar
değişim istiyor ve bu isteği de açıkça dile getiriyor. Bu durum, sahadaki
hareketliliğin en önemli itici gücü. Ankara susabilir, siyasi aktörler temkinli
davranabilir ama gençlerin sesi bu sessizliği delip geçecek kadar güçlü.
Bütün
bu tablo bize şunu anlatıyor: Türkiye siyaseti her zaman sessizlik ile
hareketlilik arasında salınır. Sessizlik, çoğu zaman güç toplama ve strateji
kurma sürecidir. Hareketlilik ise siyasetin doğası gereği kendiliğinden
gelişir. Bugün merkezdeki sessizlik yarın büyük açıklamalara, sürpriz
gelişmelere dönüşebilir. Çünkü bu ülkenin tarihi, en sessiz görünen anların
aslında en kritik dönüm noktaları olduğunu defalarca gösterdi.
Şunu
da unutmamak gerekir: Sessizlik sadece bekleyiş değildir, aynı zamanda risk de
taşır. Çünkü toplum uzun süre sessizliğe tahammül etmez. İnsanlar sorunlarını
konuşur, çözüm arar. Eğer merkezden karşılık gelmezse, sahadaki hareketlilik
kendi yolunu çizer. Bu yüzden Ankara’nın bugün sergilediği dinginlik, bir süre
sonra sahadan gelen seslerle çarpışacaktır. O çarpışma, Türkiye’nin önümüzdeki
dönemde nasıl bir yol alacağını belirleyecek.
Ben
bu yazıyı kaleme alırken özellikle şunu düşündüm: Biz çoğu zaman gürültünün
peşinden koşuyoruz ama asıl anlamı sessizlikte aramak gerekiyor. Bugün siyaset
sahnesinde çok fazla yüksek ses yok. Fakat dikkatle bakıldığında o sessizliğin
içinde çok şey gizli. Parti koridorlarında kim kiminle temas halinde, hangi
dosyalar bekletiliyor, hangi konular konuşulmuyor… İşte bunların hepsi aslında
geleceğin işaretleri. Ankara’daki sessizlik bana göre böyle okunmalı.
Ama
bir gerçek var ki, sahadaki hareketlilik Ankara’nın suskunluğunu fazla uzun
süre taşıyamaz. İnsanların beklentisi her geçen gün artıyor, sorunlar büyüyor,
umutlar erteleniyor. Bu durum siyaseti ister istemez hızlandıracaktır. Merkez
ne kadar temkinli davranırsa davransın, halkın sesi er ya da geç belirleyici
olur.
Sonuç
olarak Türkiye bugün iki farklı tabloyu aynı anda yaşıyor. Bir yanda Ankara’da
ölçülü, dikkatli ve belki de kasıtlı bir sessizlik var. Diğer yanda ise sahada,
sokakta, çarşıda, gençlerin arasında büyük bir hareketlilik. Bu ikisini
birlikte okuyabilen, sessizliğin mesajını doğru anlayıp sahadaki dinamizme
kulak veren siyasetçi, geleceği şekillendirecek. Benim gördüğüm o ki,
önümüzdeki günlerde bu sessizlik bozulacak ve büyük açıklamalar, yeni
yönelimler hayatımıza girecek. Çünkü Türkiye hiçbir zaman uzun süre suskun
kalmaz. Bizim ülkemizde hayat, siyasetin temposunu daima hızlandırır. Ankara
bugün susuyor olabilir ama sahadaki hareketlilik yarının en güçlü sözünü
söylemeye hazırlanıyor.
Saygılarımla.
Yorumlar
Yorum Gönder