Mecburiyet ve Özgür İrade: Hayatın En Büyük Sınavı

Hayatın en büyük sınavlarından biri mecburiyetlerle yüzleşmektir. İnsan özgür olduğunu zanneder, önünde sonsuz yollar olduğunu düşünür. Çocukken kurduğu hayallerde meslek seçmek, şehir seçmek, hatta kaderini seçmek kolaydır. Fakat büyüdükçe gerçekler tokat gibi çarpar. Çünkü hayat, insana sadece hayaller değil, mecburiyetler de dayatır. Özellikle ekonomik mecburiyet, en ağır zincirlerden biridir. Bir borç, ödenmesi gereken bir fatura, bir çocuğun masrafı ya da bir evin geçimi, insanın özgür iradesini daraltır, onu istemediği yollara mecbur bırakır.

Kimi insanların hayalleri bambaşkadır. Kimi ressam olmak isterken masa başında evrak taşır, kimi yazar olmak isterken banka kuyruğunda çalışır, kimi öğretmek isterken hiç sevmediği bir işin çarkları arasında öğütülür. Ama neden? Çünkü borçlar vardır, geçim vardır, hayat vardır. Borç insanı sessizce bağlayan görünmez bir ip gibidir. Gün gelir hayallerin önünde durur, “ben buradayım” der ve insanı başka bir hayata mahkum eder. O andan sonra irade daralır, özgürlük azalır, seçenekler yok olur. İnsan, aslında istemediği şeylere bile “evet” demek zorunda kalır.

Bir karakteri gözümün önüne getiriyorum. Adı önemli değil, çünkü aslında o hepimizden biridir. Gençliğinde hayalleri vardır. Belki kendi işini kurmak, belki bir sanatın peşinden gitmek, belki de sadece mutlu olmak… Ama borçları vardır, omuzlarında ağır yük gibi taşır. Sabah uyandığında ilk düşündüğü şey hayalleri değil, ödemesi gereken taksitlerdir. Gün boyunca aklında duran, ay sonuna nasıl yetişeceğidir. İşte bu noktada özgürlük bir kelimeye, hayaller bir anıya dönüşür. Mecburiyet ise günlük hayatın tek gerçeği olur.

İnsan, seçenekleri tükenince aslında istemediği şeylere bile evet der. Kimisi içten içe isyan eder ama dışarıda susar. Çünkü susmak bazen tek kurtuluş gibi gelir. Ses çıkarırsa işinden olabilir, ses çıkarırsa yuvası sarsılabilir. Bu yüzden kendi içinde fırtınalar koparken, dışarıda dingin bir deniz gibi görünür. Bir başkası ise direnmeye çalışır. Boyun eğmek yerine çıkış yolu arar. Fakat her direniş de kolay değildir. Bazen direnmek insanı daha çok yorar, daha çok incitir. İşte o yüzden mecburiyet, sadece iradeyi değil, insanın sabrını da sınar.

Bugün yaşadığımız çağda ekonomik sıkıntılar milyonları etkiliyor. İnsanlar hayallerini yarım bırakıyor, yapmak istediklerini erteliyor, hatta kimi zaman tamamen vazgeçiyor. Bir genç, sevmediği bölümde okuyor çünkü burs şartları öyle gerektiriyor. Bir baba, istemediği bir işte çalışıyor çünkü çocuklarına ekmek götürmek zorunda. Bir anne, kendi hayatını bir kenara bırakıyor çünkü ailesinin yükünü taşıyor. Bu mecburiyetlerin her biri insanın özgürlüğünü biraz daha daraltıyor. Ve farkına varmadan hayatlarımız, bizim seçimlerimiz değil, zorunluluklarımızla şekilleniyor.

Ama işin bir de başka bir yüzü var. Mecburiyet, insanı sınarken ona aynayı da tutar. Kim olduğumuzu, ne kadar dayanıklı olduğumuzu, hangi değerlerden vazgeçmediğimizi gösterir. Çünkü insan, çaresiz kaldığında gerçek yüzüyle tanışır. Boyun eğmek de bir tercihtir, direnmek de. Mecburiyet, insanı eğip bükebilir ama hangi yöne çevireceğine son karar yine insana aittir. Belki özgürlüğümüz daralır, seçeneklerimiz azalır, ama tutumumuzu belirleme gücümüz her zaman elimizdedir.

Mecburiyetin ortasında bile insan kalabilmek, işte gerçek özgürlük budur. Çünkü insanı insan yapan şey, sahip olduğu imkanlar değil, çaresizlik anında sergilediği duruştur. Kimi zaman sessizce sabretmek, kimi zaman da direnip yolunu aramak… Her iki durumda da insan kendi iradesini ortaya koyar. Hayatın bizi zorladığı anlarda asıl sınav, hayallerimizin peşinden koşmak değil; mecburiyetlerin içinde bile onurumuzu, vicdanımızı ve insanlığımızı koruyabilmektir.

Evet, ekonomik sıkıntılar bizi zorlayabilir, toplumsal baskılar üzerimize gelebilir, bireysel sorumluluklarımız boynumuza yüklenebilir. İstemediğimiz şeylere evet demek zorunda kalabiliriz. Ama unutulmamalı ki özgürlük sadece sınırsız seçenekler demek değildir. Özgürlük, sınırlara rağmen kendin olabilmektir. Hayatın karşımıza çıkardığı zorunluluklar önünde boyun eğmeden, kendi değerlerimizden ödün vermeden yol alabilmek... İşte gerçek özgürlük tam olarak budur.

İnsan, sahip olduklarıyla değil, mecbur kaldıklarıyla ölçülür. Ve belki de bu yüzden, her şeye rağmen direnenler, hayallerini kaybetse bile insanlığını koruyanlar, gerçek kahramanlardır. Çünkü mecburiyet onları sınamış, özgürlüklerini daraltmış, hayallerini çalmış olabilir ama insanlıklarını alamamıştır. Hayatın en büyük öğretisi de budur: Mecburiyet bizi şekillendirir, ama kim olduğumuzu belirleyen son söz yine bizdedir.

Saygılarımla.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanın Ötesinde Yaşayan Hatıralar, Paylaşılan Anlar ve Kalıcı Duygular

Türk Hava Kurumu’nun 100 Yılı Türkiye Havacılık Sanayisinin Doğuşu ve Cumhuriyetin Gökyüzündeki İzi

10 Kasım: Saat Dokuzu Beş Geçe