Türk Kültüründe Kayın Ağacı: Kutsal Bir Bağın İzleri
Türklerin tarih boyunca doğayla kurduğu bağ yalnızca geçimlerini sağlamakla sınırlı değildi. Onlar için ormanlar, dağlar, sular ve ağaçlar aynı zamanda kutsal varlıklar, hayatı anlamlandıran işaretlerdi. Bu kutsal varlıkların içinde kayın ağacının özel bir yeri vardır. Kayın, Türklerin gizli ağacı olarak görülmüş; göçebe çadırlarının ortasından mitolojik destanların merkezine kadar her yerde kendisine yer bulmuştur. Bugün bile Anadolu’nun köylerinde kayın ağacının adı geçtiğinde, insanda bir merak ve saygı uyanır. İşte bu yüzden, kayının neden kutsal kabul edildiğini anlamak, biraz da Türklerin ruhunu anlamak demektir.
Kayın ağacının
kutsallığını ilk önce eski Türklerin inançlarında buluruz. Gök Tanrı inancı ve
Şamanizm, doğadaki hiçbir şeyi cansız saymazdı. Onlara göre her varlığın bir
ruhu vardı. Ağaçlar da bu ruhu taşıyan canlılar arasında en güçlülerinden
sayılırdı. Kayın ise diğerlerinden farklı bir yere konmuştu.
Kayın ağacına özel
bir anlam yükleniyordu çünkü gövdesiyle yeri, dallarıyla göğü ve kökleriyle de
yeraltını birleştiren bir köprü gibi görülüyordu. Bu yüzden kayın, insanlarla
Tanrı arasında bir aracı vazifesi görüyordu. Bu inanışla şamanlar ayinlerini
çoğunlukla kayın ağacının altında yapar, hatta bazı törenlerde ağaca çıkarak
gökyüzüne doğru bir yolculuğa çıktıklarına inanırlardı.
Kayının kutsallığını
gösteren en çarpıcı örneklerden biri de Türk çadırlarıyla olan ilişkidir.
Yurdun tam ortasında yükselen direk, çoğunlukla kayın ağacından yapılırdı. Bu
direk yalnızca çadırı ayakta tutan bir direk değildi. Türkler onu göğe açılan
bir kapı gibi görürlerdi. Şamanlar ritüeller sırasında bu direğe tırmanır ve
her basamakta farklı bir göğü temsil ederdi. Dokuz dallı kayın tasviri, dokuz kat
göğün simgesi olarak karşımıza çıkar. Böylece kayın, hem hayatın merkezinde hem
de kutsal âlemin kapılarında yer almış olurdu.
Türk mitolojisinde
kayın ağacının izine sık sık rastlanır. Altay Türklerinin yaratılış
destanlarında dünyanın ortasında göğe yükselen ulu bir ağaçtan söz edilir. Bu
ağaç aslında kayındır. İnsanlığın ilk anası kabul edilen Umay Ana’nın bu
ağaçtan indiğine ve insan soyunun kayının gölgesinde çoğaldığına inanılır.
Başka bir rivayette ise ilk insanların kayının dallarından türediği anlatılır.
Böylece kayın, sadece bir ağaç olmaktan çıkıp, insanın kökeni, hayatın
başlangıcı ve varoluşun ta kendisi olarak kabul edilmiştir.
Kayın ağacı sadece
inanç dünyasında değil, günlük hayatın içinde de kendine sağlam bir yer
edinmiş. Anadolu halkı arasında kayına dair pek çok inanış var. Mesela,
dalından koparılan küçük bir parçanın insanı kötülüklerden koruduğuna
inanılırken, yapraklarının da eve bereket getirdiği düşünülüyor. Bazı yörelerde
yeni evlenen çiftler, mutlu bir yuva kurmak için kayın ağacının altında dua
ediyor. Hatta çocuk sahibi olmak isteyen kadınların bile bu ağaca dokunarak
dilek tuttuğu anlatılıyor. Bütün bu inanışlar, kayın ağacına verilen değerin
yüzyıllardır hiç azalmadığının bir göstergesi.
Kayın ağacının
yapısal özellikleri de ona duyulan saygıyı artırmıştır. Dayanıklılığı, sert
rüzgârlara ve dondurucu soğuklara karşı direnci, ama aynı zamanda zarif ve ince
dallarıyla kayın, Türkler için ideal bir karakterin simgesi haline gelmiştir.
Onlar kayına bakarken yalnızca bir ağacı değil, aslında kendilerini görürlerdi:
Güçlü ama kırıcı olmayan, dimdik duran ama zarif ve uyumlu… Bu özellikleriyle
kayın, insanlara sadece doğanın bir parçası değil, aynı zamanda yol gösterici
bir öğretmen gibi görünmüştür.
Göçebe hayat süren
Türk boyları için kayın ayrıca bir işaret, bir rehber niteliği taşırdı. Yeni
bir yere gelen topluluk, orada kayın ağaçlarını gördüğünde bu toprakların
uğurlu olduğuna inanırdı. Kayın ormanlarının çevresine yerleşen boyların
varlığına dair izler bugün bile görülebilir. Kayın, onlar için hem yön gösteren
hem de güven veren bir dost gibiydi. Yolculuklarda sığınılan, gölgesinde
dinlenilen, altında karar verilen bir ağacın kutsallığı da böylece hafızalara
kazınmıştır.
Tüm bu örnekler,
kayının Türk kültüründe sıradan bir ağaç olmadığını açıkça gösterir. O,
mitolojide insan soyunun kaynağıdır, çadırın direğidir, şamanın göğe yükseldiği
merdivendir, yeni evlenenlerin duasına tanıklık eden dosttur. Kayın, Türklerin
hafızasında gizli bir şifre gibi nesilden nesile aktarılmış, masallarda,
destanlarda, günlük hayatın küçük ritüellerinde varlığını korumuştur.
Bugün modern hayatın
içinde bu inançların çoğu unutulmuş gibi görünse de aslında kayına duyulan
saygı hâlâ yaşamaktadır. Anadolu’nun bir köyünde yaşlı bir kadının kayın
yaprağını şifa niyetine kaynatması, genç bir çiftin kayın ağacının gölgesinde
birbirine söz vermesi, binlerce yıllık bir geleneğin farkında olmadan devam
ettiğini gösterir.
Kayın ağacının
kutsallığı bize şunu hatırlatır: Doğa yalnızca tüketilecek bir kaynak değil, aynı
zamanda ruhumuzu besleyen, hafızamızı taşıyan bir mirastır. Bir ağacın
gövdesinde, dallarında ve köklerinde aslında bir milletin hafızası gizlidir.
Kayın ağacına bakmak, biraz da kendi köklerimize, kendi inançlarımıza
bakmaktır. Bu yüzden kayın, Türklerin gizli ağacı olarak kutsal kalmaya devam
edecek; bize geçmişimizi, doğayla olan bağımızı ve varlığımızın özünü
hatırlatmayı sürdürecektir.
Saygılarımla.
Yorumlar
Yorum Gönder