Kayıtlar

Kasım, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Öğretmenlik: Maddi Karşılığı Olmayan Kutsal Bir Yolculuk

Resim
Hayatta bazı yollar vardır; maddi bir karşılıkla ölçülmez, kelimelerle tam anlatılamaz. Öğretmenlik işte bu yollardan biridir. Her öğretmenin hikayesi, sabrın, emeğin ve inancın birleştiği kutsal bir yolculuktur. Bu yolculukta bazen gözyaşı vardır, bazen kahkaha, ama hepsinden öte, içten gelen bir sevgi vardır. Çünkü öğretmenlik, kalpten kalbe uzanan bir ışığın adıdır. Bir öğretmenin hikayesi, aslında çocukluk yıllarında başlar. Belki bir sınıfta, belki bir okul bahçesinde bir öğretmenine hayranlıkla bakarken başlar o serüven. “Ben de bir gün böyle olacağım.” cümlesi, kalbin derinlerine kazınır. Yıllar geçtikçe bu cümle bir hayale, o hayal de bir hedefe dönüşür. Üniversite yıllarında sabahlara kadar süren çalışmalar, bitmek bilmeyen sınavlar, öğretmen olma hayalini taşımak bazen kolay olmaz ama her çabanın ardında bir amaç vardır: geleceğe dokunmak. İlk kez bir sınıfın kapısından içeri girildiğinde hissedilen o duygu tarifsizdir. Kalpte tatlı bir heyecan, gözlerde umut, ellerde sor...

Bir Çatı Hayali: Konut Piyasasında Yükselen Duvarlar

Resim
Türkiye’de her dönemin kendine has bir umudu vardır. Bir zamanlar herkesin hayali bir meslek sahibi olmak, ardından bir araba almak ve en sonunda da başını sokacak bir ev sahibi olmaktı. Şimdi o son adım, giderek uzak bir rüyaya dönüştü. Çünkü artık bir evi satın almak, hatta kiralamak bile büyük bir mücadeleye dönüşmüş durumda. Konut piyasası son yıllarda kendi başına bir ekonomi haline geldi. Fiyatlar neredeyse her gün değişiyor. Sanki görünmeyen bir el sürekli yeni bir sıfır ekliyor gibi. İnsanlar, bir ay önce baktıkları dairenin bugün aynı fiyatta olmadığını gördükçe şaşırıyor. Ev almak bir yana, kiralık bir daire bulmak bile çoğu aile için imkansız hale geldi. Bu zorlu süreçten en çok etkilenenler şüphesiz gençler . Üniversiteden mezun olup iş hayatına atılan bir gencin aklındaki ilk hedef, ne yazık ki, ev kurmak değil; öncelikle başını sokabileceği bir yer bulabilmek. Çoğu, kazandığı maaşın yarısından fazlasını kiraya vermek zorunda kalıyor. Bu yüzden kimisi ailesinin y...

Sözün Gücü: TBMM Grup Toplantılarının Görünmeyen Etkisi

Resim
TBMM’de her grup toplantısı, kamuoyuna yansıyan resmi gündemden çok daha derin bir anlam taşır. Dışarıdan bakıldığında kısa süren, zaman zaman rutin gibi görünen bu toplantılar, aslında parlamentonun işleyişi, siyasal kararların şekillenmesi ve milletvekillerinin etkileşimleri açısından hayati bir öneme sahiptir. Grup toplantıları, siyasi partilerin kendi iç dinamiklerini düzenlediği, fikirlerin test edildiği ve stratejilerin netleştirildiği kritik bir platformdur. Bir milletvekili için grup toplantısı, sadece kürsüde yapacağı konuşmayı prova etme yeri değildir. Bu toplantılar, aynı zamanda vekilin kendi düşüncelerini parti disiplinine uygun bir şekilde ifade edebilmesi, meslektaşlarının bakış açılarını dinleyebilmesi ve gelebilecek olası eleştirileri önceden görmesi için bulunmaz bir fırsattır. Bu yönüyle, grup toplantıları aslında parlamentonun o 'görünmeyen' işleyişinin bel kemiğini oluşturur. Dışarıya yansıyan tüm o politik mesajlar genellikle bu kapalı toplantılarda şe...

Su Krizi: Kuraklık ve Su Kaynakları

Resim
Su... Hayatın ta kendisi, doğanın bize sunduğu en saf armağan ve insan varoluşunun temel sebebi. Tıpkı diğer tüm canlılar gibi, bizler de suyla dünyaya gelir, suyla yaşamımızı sürdürürüz. Ancak, ne yazık ki, bu vazgeçilmez nimetin kıymetini çoğu zaman yeterince bilemiyoruz. Dünyamızın dörtte üçü sularla kaplı olsa bile, kullanılabilir tatlı su miktarının oldukça sınırlı olduğunu göz ardı ederek, yıllarca suyu hoyratça ve bilinçsizce harcadık. Bugün geldiğimiz kritik noktada ise kuraklık artık uzak bir ihtimal değil; tam aksine, kapımızda bekleyen, bizi yüzleştiren çok yakın bir tehlike haline gelmiş durumda. Ülkemiz, coğrafi açıdan her ne kadar bereketli topraklara sahip olsa da, su kaynakları açısından oldukça hassas bir denge üzerinde duruyor. Ne yazık ki, kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarımız sürekli olarak azalma eğiliminde. Yağış rejimlerimiz değişiyor, mevsimler yer değiştiriyor ve barajlarımız arzu ettiğimiz düzeyde doluluk oranlarına ulaşamıyor. Bu veriler b...

10 Kasım: Saat Dokuzu Beş Geçe

Resim
Her yıl aynı gün, aynı saatte ülkenin üstüne tarifsiz bir sessizlik iner. Sirenler çalar, rüzgâr bile yavaşlar sanki. O an, herkesin içinden bir şeyler geçer… Hüzün, saygı, özlem, minnet; hepsi birbirine karışır. Saat dokuzu beş geçe, takvim yaprakları aniden geçmişe döner. Çünkü o an, sadece bir zamanı değil, bir milleti anlatır. O an, Türk milletinin kalbinin aynı ritimde attığı andır. Her 10 Kasım sabahı pencereden dışarı baktığımda, şehrin bir anda durduğunu hissederim. Arabalar yavaşlar, insanlar hareket etmeyi bırakır. Genç, yaşlı, çocuk… Herkes o sirenin sesiyle başını öne eğer. O bir dakikalık sessizlikte milyonlarca yürek aynı duyguda birleşir . Sanki gökyüzü bile ağlamakla gülmek arasında kalır. O sessizliğin tam ortasında, zihnimde bir ses yankılanır: “Beni görmek demek, yüzümü görmek değildir. Fikirlerimi, duygularımı anlamaktır.” Atatürk’ün bu sözü aklımıza gelir ve o an şunu anlarız: O aslında hiçbir yere gitmedi. Bizimle, içimizde, her yerde. Atatürk’ü anlatmak ...

Ekonomik Sıkışma ve ‘Normalleşen’ Zorluklar

Resim
Sokakta yürürken, otobüste bir sohbete kulak misafiri olurken ya da markette kasada sıranızı beklerken, artık sanki tek bir cümle yankılanıyor: “Her şey ne kadar pahalı oldu,” “Maaşın yarısından çoğu kiraya gidiyor,” ya da “Artık sofraya et koyamıyoruz.” Bu sözler, eskiden yalnızca birer şikayet olarak algılanırdı. Oysa bugün, günlük konuşmalarımızın sıradan birer parçasına dönüştüler. Fiyat etiketleri değiştikçe, sanki duygularımız da onlara ayak uydurdu; artık şaşırmıyoruz, tepki göstermiyoruz, yalnızca derin bir iç çekip yolumuza devam ediyoruz. Adeta alışkanlık haline gelmiş bir çaresizliğin içindeyiz. Ekonomik sıkışma artık bir haber konusu olmaktan çok, hayatın kendisi oldu. Geçim sıkıntısı, uzun süredir bu ülkenin sessiz fon müziği gibi. Herkes duyuyor ama kimse artık fark etmiyor. Televizyon ekranlarında yeni zam haberleri geçerken kumandayı çeviriyoruz, sosyal medyada fiyat karşılaştırmalarıyla dalga geçiyoruz. Bu refleks bile bir çeşit savunma mekanizması aslında. Çünkü s...

Güvenin Önemi; İlişkilerin Ötesinde, Hayatın Özü

Resim
Hayatta en önemli değer nedir diye sorulsa, hiç tereddüt etmeden "güven" derim. Çünkü güven, sadece kişisel ilişkilerin değil, bütünüyle toplumların temelini oluşturan harçtır. Bir insanın sözüne güvendiğinizde, onun yanında otomatik olarak bir huzur ve emniyet duygusu bulursunuz. Güvenin olmadığı bir yerde para, makam, bilgi... Hiçbirinin zerre kadar anlamı kalmaz. Şöyle bir düşünün: Güvenmediğiniz bir doktorun başlattığı tedaviye gönül rahatlığıyla devam edebilir misiniz? Ya da sırtınızı dayayamayacağınız bir arkadaşla uzun bir yola çıkar mısınız? Güven, sadece doğru söz söylemekten ibaret değildir; o, aynı zamanda tutarlı olmak , verilen sözü ne pahasına olursa olsun tutmak ve en zor zamanlarda bile dürüstlükten vazgeçmemektir. Tarih boyunca büyük liderlerin en önemli ortak noktası, daima toplumlarına güven aşılamaları olmuştur. Atatürk, o en büyük zorlukların ortasında bile milletine sarsılmaz bir umut vermiş, "Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum" ...

Göğün Işığından Toprağın Nefesine: Kadim Ana’nın Hikayesi

Resim
Türk kültürünün en eski katmanlarında yer alan kadim bir inanç vardır. Göğün maviliğiyle toprağın kokusu arasında doğan, hayatın ilk nefesiyle birlikte var olduğu söylenen bir ana ruh... O, hem koruyan hem yaşatan bir kudret olarak anlatılır. Çocukları gözetir, annelerin kalbini huzurla doldurur, doğaya bereket getirir. Bu inançta kadın, sadece bir insan değil, evrenin canlı bir parçasıdır; su gibi besleyici, toprak gibi sabırlı, rüzgar gibi özgürdür. Yüzyıllar boyunca Türk insanı bu ruha, şefkatin ve ışığın kaynağı olarak saygı göstermiştir. Onun adı her çağda farklı şekillerde anılsa da anlamı hep aynı kalmıştır: merhamet, umut ve hayat. Göçebe atalarımızın çadırlarında yeni doğan bir bebeğin sesi duyulduğunda, anneler dua ederdi. Derlerdi ki, gökten beyaz bir ışık inip o bebeğe yaşam verir. Bu ışığın kutsallığına inanılır, onun evden eksik olmaması için saçlardan bir tutam kesilerek ateşe atılırdı. Çünkü inanışa göre o ışık çekip giderse, huzur da onunla birlikte kaybolurdu. Böyle...