Kayıtlar

Temmuz, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ölümsüzlük Tohumu: Fikirlerin Kalpten Kalbe Yolculuğu

Resim
Her şeyin bir sonu olduğu gibi, insanoğlunun da bir sonu vardır. Dünyadaki her canlı gibi bizler de yaşlanır, bedenlerimiz yıpranır ve bir gün toprağa döneriz. Bir insanın hayatı, doğduğu andan son nefesini verdiği ana kadar bir serüvendir. Ama gerçekten öyle midir? Aslında ölen yalnızca bedendir. Onunla birlikte her şeyin sona erdiğini düşünmek büyük bir yanılgıdır. Çünkü fikirler, düşünceler ve inançlar bir kez doğduktan sonra onlara zincir vurulamaz. Bedenler ölse de, doğru zamanda doğru kalplere dokunabilen fikirler sonsuza dek yaşar. İlk karşılaştığımda beni derinden etkileyen bir söz oldu: "Bedenler ölür, fikirler asla." Ne kadar da çarpıcı ve yalın bir cümle! Düşününce anlıyorsunuz ki, bugün bile binlerce yıl önce yaşamış insanların fikirleriyle yaşıyoruz. Sokrates'in adalet arayışı, Mevlânâ'nın hoşgörüsü, Atatürk'ün bağımsızlık tutkusu, Shakespeare'in insan ruhuna dair o derin gözlemleri... Bunların hepsi, sahiplerinin bedenleri çoktan toprağa karışm...

Masada Kazanılan Savaş: Sevr’den Lozan’a

Resim
Yakın tarihimizin en önemli dönüm noktalarından biri olan Lozan Antlaşması, sadece bir diplomatik belge değil, aynı zamanda bir milletin varoluş mücadelesinin uluslararası alanda kabulüdür. Bu yazıya başlarken aklımda sürekli aynı soru döndü durdu: Lozan olmasaydı, bugün neyi konuşuyor olurduk? Belki bağımsızlık yerine hâlâ kapitülasyonların esiri bir ülkeyi, belki de haritalarda silinmiş bir milleti tartışıyor olurduk. O yüzden Lozan'ı sadece bir antlaşma değil, bir milletin onuruyla yeniden ayağa kalkışının simgesi olarak görmemiz gerekiyor. Lozan’ın ne anlama geldiğini anlayabilmek için biraz geriye, Sevr’e ve hatta Mondros’a dönmek gerek. 1918'de Osmanlı İmparatorluğu'nun fiilen sonunu getiren Mondros Mütarekesi imzalanmıştı. Ardından 1920’de Sevr Antlaşması dayatıldı. Bu antlaşma, bir milletin yalnızca topraklarını değil, geleceğini, egemenliğini ve onurunu da elinden alan bir metindi. Anadolu'nun ortasında küçücük bir bölge bırakılmış, kalan her yer işgal güçler...

Modern Şehrin Karanlığında Yitirilen Değerler

Resim
Bir zamanlar insanlar, ince belli bir bardaktaki çayın buharında dostluğu hissederlerdi. Oysa şimdi çay pahalı, sohbet ise değersizleşmiş durumda. İçinde bulunduğumuz bu garip zaman diliminde her şeyin bir bedeli var, ancak hiçbir şeyin gerçek bir kıymeti yokmuş gibi. Parayla satın alınabilen her şey listelere sığıyor, fakat insan kalbinin derinindeki boşluk hiçbir hesapla doldurulamıyor. Maddi değeri olan şeyler ön planda tutulurken, asıl değerli olanlar göz ardı ediliyor. Bu sadece bir cümle değil, aslında günümüzün ruh halini yansıtan derin bir çöküşün öyküsü. Eskiden bir mektup beklenirdi aylarca. El yazısıyla yazılmış, belki biraz buruşmuş ama samimi bir kelime dünyası… Şimdi saniyeler içinde mesaj atıyoruz, ama içinde duygu yok. Emek yok. Söz var, ama ses yok. Görüntü var, ama anlam eksik. Hızlı tüketilen ilişkiler, hızla unutulan insanlar... Belki de değeri olan her şeyi hızla harcadık ve elimizde sadece fiyat etiketleriyle dolu bir boşluk kaldı. Şimdilerde insanlar sanki ...

Geçim Sıkıntısının Görünmeyen Yüzü

Resim
Son zamanlarda sabahları uyanmak sadece gözünü açmakla bitmiyor. İçinden gelen tarifsiz bir ağırlıkla başlıyorsun güne. Gözlerini açar açmaz zihnin hesaplara koşuyor: faturalar, kira, kredi kartı borcu, market listesi... Her şeyin kontrolünü kaybetmiş gibi hissediyorsun ama bunu kimseye çaktırmıyorsun. Çünkü her şey yolundaymış gibi yapmak zorundasın. Dışarıdan bakan birisi için sıradan bir hayatın var: işe gidiyorsun, faturanı ödüyorsun. Ama kimse bilmiyor ay sonunu getirmek için kaç kez kıstığını, ne çok şeyden vazgeçtiğini. Çünkü ekonomik sıkışmışlık sadece cebini değil, ruhunu da daraltıyor. Üstelik herkesin gülümsediği, “şükür” dediği bir düzende şikâyet etmek bile ayıplanıyor. Sanki herkes çok mutlu, sanki kimse zorlanmıyor gibi davranılıyor. Bu da insanı daha da yalnız hissettiriyor. Çok ilginçtir ki, bu ülkede artık "geçinebiliyor olmak" bir başarı ölçütü haline geldi. Eskiden hayaller konuşulurdu, şimdi ay sonuna nasıl çıkılacağı planlanıyor. Tatil hayal değil, l...

Umutsuzluk Bir Son Değil, Bir Aşama

Resim
Günümüz dünyası, gerçekten de insanı umutsuzluğa sürükleyebilecek kadar karmaşık ve zorlayıcı. Savaşlar, salgınlar, ekonomik krizler, doğal afetler... Sanki her gün yeni bir felaket haberiyle uyanıyoruz. İnsanın geleceğe dair güven duygusu gitgide azalıyor, dünya adeta bir kaos sarmalının içinde gibi. Bu kadar olumsuzluğun içinde umudu korumak gerçekten de zorlaşıyor. Bazen karanlık bir tünelin içindeymişiz gibi hissediyor, çıkışın hiçbir zaman görünmeyeceğini düşünüyoruz. Umutsuzluk, başlangıçta sadece bir düşünce olarak belirir. Ama bu düşünce zamanla büyür, gelişir ve içimizdeki küçük bir kıvılcım, bir anda dev bir ateşe dönüşebilir. Bir kayıp, bir zorluk ya da belirsizlik, içimize bir karamsarlık tohumu eker ve bu tohum yavaş yavaş bizi sarar. Her şeyin olumsuz olduğunu hissetmeye başlarız. İç dünyamızda oluşan bir boşluk, maalesef umutsuzluğun daha da derinleşmesine yol açabiliyor. Bir gün uyanırsınız ve bir bakarsınız ki umutsuzluk her şeyinizi ele geçirmiş. Ruh halinizdeki b...

Adaletin Terazisi, Bir Ülkenin Temel Direğidir

Resim
Adalet, her toplumda en çok konuşulan, ama bir o kadar da kolay örselenen bir kavramdır. Özellikle siyasetle iç içe geçtiği noktada, adaletin terazisi bozulmaya başlar. Bu durum, sadece mahkeme salonlarını değil, hepimizin vicdanını derinden yaralar. Bir toplumun demokratik olup olmadığını anlamak için en önemli göstergelerden biri, yargının bağımsızlığına, hukukun üstünlüğüne ve herkesin eşitliğine ne kadar saygı duyulduğudur. Ne var ki, siyasi müdahalelerle gölgelenmiş bir yargı sistemi, adaleti sağlamak bir yana, halkın adalete olan inancını kökünden sarsar. Küresel çapta birçok toplumda, yargının siyasi etkilerden bağımsızlığı sıkça sorgulanır hale geldi. Bu durum, insanların adalet arayışını doğal olarak daha siyasi bir zemine çekiyor. Oysa dönüp baktığımızda bu bir çelişki; çünkü adalet, siyasetin çok daha üstünde durması gereken bir değer. Asla taraf tutmaz, kimsenin yandaşı olmaz, hiçbir ideolojiye göre şekil almaz. Ne yazık ki, çeşitli yönetimler güçlerini pekiştirmek am...

Ekonomi Yönetiminden Kredi Cephesinde Gevşeme Sinyalleri

Resim
Türkiye ekonomisinde yüksek faiz oranlarının etkisiyle yaşanan yavaşlama sinyalleri, politika yapıcıları kredi politikalarında yeni bir adım atmaya yöneltiyor. Son dönemde reel sektörden gelen yüksek faiz şikayetleri ve krediye erişim zorluklarına karşı hükümetin kredi musluklarını kademeli olarak gevşetmeyi gündeme aldığı konuşuluyor. Özellikle küçük ve orta büyüklükteki işletmeleri (KOBİ) desteklemeyi amaçlayan yeni düzenlemeler masada. Ekonomi kulislerinde konuşulanlara göre, hükümet KOBİ’lere yönelik kredi büyüme sınırını esnetmeyi değerlendiriyor. Şu anda bankaların bu alandaki aylık kredi büyüme oranı %2,5 ile sınırlı. Ancak kaynaklar, bu sınırın yukarı yönlü revize edilmesinin gündemde olduğunu ifade ediyor. Bu adımın, hem üretim kapasitesini artırmak hem de iç piyasada canlanmayı tetiklemek adına kritik olduğu belirtiliyor. Söz konusu gevşeme adımı, doğrudan politika faiziyle ilgili olmasa da, ekonomi yönetiminin genel finansal sıkılaştırma politikalarında yumuşamaya gidece...

Doğanın Uyarısı: Terleten Yaz, Sıcak Gerçekler

Resim
Yaz geldi ama eski yazlardan pek eser yok. Ne o çocukluğumun sabah serinliği var artık, ne de öğleden sonraları camdan gelen tatlı rüzgar. Bu yıl yine mevsim kendini şaşırdı, ama biz hâlâ şaşırmıyoruz. Alıştık artık, gökyüzünün bile dengesini kaybetmesine. Ama ne kadar daha alışacağız, asıl soru bu. Hepimiz hava durumuna bakıp başımızı iki yana sallıyoruz. "Eskiden Haziran böyle miydi?" diyoruz, sonra hayatımıza devam ediyoruz. Oysa mesele sadece biraz sıcak hava değil. Bu, uzun zamandır görmezden geldiğimiz bir uyarı sinyali. Küresel iklim değişikliği, yıllardır konuşulan ama çoğu zaman gündelik yaşamın karmaşasında arka planda kalan bir gerçeklikti. Artık arka planda kalmıyor, tam ortasında yaşıyoruz. Her yaz, biraz daha yakıcı, biraz daha kasvetli, biraz daha ürkütücü hale geliyor. Bu yaz da henüz tam anlamıyla başlamamışken orman yangını haberleri gelmeye başladı. Alevler şimdiden yükseldi. Her yıl olduğu gibi bu yıl da “Acaba bu yangın doğal mı, yoksa bir sabotaj mı?...