Adaletin Terazisi, Bir Ülkenin Temel Direğidir

Adalet, her toplumda en çok konuşulan, ama bir o kadar da kolay örselenen bir kavramdır. Özellikle siyasetle iç içe geçtiği noktada, adaletin terazisi bozulmaya başlar. Bu durum, sadece mahkeme salonlarını değil, hepimizin vicdanını derinden yaralar.

Bir toplumun demokratik olup olmadığını anlamak için en önemli göstergelerden biri, yargının bağımsızlığına, hukukun üstünlüğüne ve herkesin eşitliğine ne kadar saygı duyulduğudur. Ne var ki, siyasi müdahalelerle gölgelenmiş bir yargı sistemi, adaleti sağlamak bir yana, halkın adalete olan inancını kökünden sarsar.

Küresel çapta birçok toplumda, yargının siyasi etkilerden bağımsızlığı sıkça sorgulanır hale geldi. Bu durum, insanların adalet arayışını doğal olarak daha siyasi bir zemine çekiyor. Oysa dönüp baktığımızda bu bir çelişki; çünkü adalet, siyasetin çok daha üstünde durması gereken bir değer. Asla taraf tutmaz, kimsenin yandaşı olmaz, hiçbir ideolojiye göre şekil almaz.

Ne yazık ki, çeşitli yönetimler güçlerini pekiştirmek amacıyla yargı kurumlarını bir araç gibi kullanabiliyor. Bu durum, yargının tarafsızlığını ciddi anlamda zedeliyor. Bir yandan da, muhalif kesimlerin yargı kararlarının tarafsızlığına dair sıkça dile getirdiği endişeler, adalet sistemine olan genel güveni zayıflatabiliyor. Tüm bu gelişmeler sonucunda, yargı aslında olması gereken konumdan uzaklaşıyor ve kendini siyasi bir çekişmenin tam ortasında buluyor. Bu da, adaletin gerçekten tecelli etmesi gereken durumlarda bile siyasi hesaplaşmaların öne çıkmasına yol açabiliyor.

Oysa yargının görevi, tarafsız ve objektif kalabilmektir. Siyaset ne kadar çalkantılı olursa olsun, yargı kurumları toplumun sığınılabilecek son limanı olmak zorunda. Bir ülkede yargı siyasetin gölgesine girmişse, orada hukukun üstünlüğünden değil, güçlünün hukukundan bahsedilir.

Bu durum sadece muhalifleri değil, bir bütün olarak toplumu tehdit eder. Çünkü adalet, sadece hak arayanlar için değil, herkes için vardır. Bugün sistemin içinde yer alan biri, yarın sistemin mağduru olabilir. Bu yüzden adaletin tarafsızlığına duyulan ihtiyaç evrensel ve sürekli bir ihtiyaçtır.

Toplumsal kutuplaşmanın derinleştiği ve farklı kesimlerin ayrıştığı zamanlarda, yargı kurumları üzerindeki baskılar da artar. Özellikle kamuoyunu etkileyen iletişim kanalları aracılığıyla, bu baskılar yargı üzerinde dolaylı yollardan etkiler yaratabiliyor. Oysaki bir hakim, kararını verirken ne siyasi iktidarın yönlendirmelerinden ne de sosyal medyada yükselen seslerden etkilenmemeli, tamamen bağımsız hareket etmelidir.

Aksi takdirde adalet duygusu zedelenir, insanlar mahkemelere güvenini kaybeder. Bu güven kaybı, sıradan bir kurumsal krizden çok, doğrudan toplumsal barışa yönelik bir tehdit olabilir. Hukuk devleti olmanın en temel göstergesi, bu tür durumlarda yargının koruyucu rol oynayabilmesidir.

Yargının siyasallaştığı bir düzende, insanlar sadece haklarını değil, umutlarını da kaybeder. Çünkü adalet yalnızca mahkeme kararlarından ibaret değildir; o, aynı zamanda bir toplumun geleceğe duyduğu inancın da adıdır.

Çocuklarımıza bırakabileceğimiz en büyük miras, sağlam bir adalet sistemidir: Özgürlüklerin teminat altına alındığı, yargının kimseye değil hukuka bağlı olduğu bir sistem... Bu, sadece bugünü değil, yarını da şekillendirir.

İşte bu yüzden,  toplum olarak uyanık kalmak zorundayız. Hangi düşünceyi benimsersek benimseyelim, yargının bağımsızlığını savunmak ortak görevimizdir. Çünkü bu sadece bir ideolojik duruş değil, yaşanabilir bir toplum inşa etmenin temel koşuludur. Herkesin sesi duyulabilmeli, her itiraz hakkıyla değerlendirilmeli ve hiçbir adalet talebi, siyasi nedenlerle görmezden gelinmemelidir.

Adaletin siyasetin emrine girdiği yerde, hakikatin sesi kısılır. Oysa adalet, tam da hakikatin yanındadır. Ve hakikat, her ne kadar zaman zaman bastırılsa da, eninde sonunda kendine bir yol bulur. Bizim görevimiz ise o yolu daha kolay ve açık hale getirmek; yargının terazisini siyasi etkilerden arındırmak ve adaleti herkes için ulaşılabilir kılmaktır.

Çünkü günün sonunda, bir ülkenin itibarı ekonomisiyle değil; adalet sistemiyle ölçülür. Adaletin güçlü olduğu bir yerde demokrasi filizlenir, toplumsal barış yeşerir, insanlar birbirine güven duymaya başlar. Ve en önemlisi, geleceğe dair umut yeniden yeşerir. Bu yüzden adaletin terazisi sadece mahkemelerde değil, siyaset arenasında da titizlikle korunmalıdır.

Saygılarımla.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamanın Ötesinde Yaşayan Hatıralar, Paylaşılan Anlar ve Kalıcı Duygular

Türk Hava Kurumu’nun 100 Yılı Türkiye Havacılık Sanayisinin Doğuşu ve Cumhuriyetin Gökyüzündeki İzi

10 Kasım: Saat Dokuzu Beş Geçe