Hayal Kurmaktan Vazgeçmeyen Son Kişiler
Sosyal medyada dolaşırken bir cümle dikkatimi çekti:
“Uyusak rüyalar,
uyansak insanlar kandırıyor.”
Okuduğumda içimden
bir şey koptu; sanki yıllardır hissettiklerimi tek bir cümlede özetlemişti.
Yazının tamamında
anlatmaya çalıştığım duygu işte tam olarak bu: rüyalar bile sahte de olsa bir
teselli sunarken, uyanınca karşılaştığımız insanlar çoğu zaman yorgunluk ve
hayal kırıklığı getiriyor.
Bazen ne yaparsak
yapalım hiçbir şeyin içimize tam olarak sinmediğini fark ederiz. Gözlerimizi
kapatsak içimizdeki fırtınadan kaçamayız, açsak bu defa dünyanın gürültüsü
üzerimize çöker. Sonra bir an gelir, içimizden biri fısıldar: “Uyusak rüyalar
kandırıyor, uyansak insanlar…” İşte tam da o anda anlarız; aslında ne rüya
rahatlatıyor bizi ne de gerçekler… Çünkü rüyalar yalan söylüyor, insanlar ise
yalanla yaşıyor.
Son yıllarda çevreme
baktığımda bu cümlenin ne kadar gerçeğe dönüştüğünü görüyorum. Herkes bir
şekilde kaçıyor; kimisi geçmişten, kimisi kendinden, kimisi de birbirinden…
Uyumayı seçiyoruz; bazen gerçekten uyuyarak, bazen telefon ekranına gömülerek,
bazen de gülüyormuş gibi yaparak. Artık çoğumuzun uykusu dinlenmek için değil,
unutmak için. Rüyalar bile sığınak olmuş; kısa bir anlık huzur, birkaç sahte
tebessüm, birkaç saniyelik sessizlik. Çünkü gerçek dünyada artık herkes çok
gürültülü, çok aceleci, çok yorgun.
Evet, uyanmak kolay değil... Gözümüzü açtığımızda karşımıza çıkan bu
tablo, ne yazık ki bazen yüreğimizi
yakıyor.
Bakın etrafınıza; dostluklar çıkarla ölçülür olmuş, sevgiler menfaatle sınanıyor. Kimse
kimseyi dinlemiyor, anlamaya çalışmıyor. Herkes sadece
kendi söyleyeceğini konuşuyor,
sadece kendini gösteriyor.
Bu yüzden, o gerçek bir gülümsemeyi, samimiyetle
söylenen içten bir “nasılsın”ı,
hiçbir karşılık beklenmeyen küçücük bir
iyiliği ne kadar da çok özledik.
Uyanınca acı bir şekilde fark
ediyoruz ki, aslında ne kadar kalabalık
olsak da, içten içe hepimiz yalnızız.
Belki de bu yüzden, uykuya dalmak, o uyumak
o kadar cazip geliyor. Çünkü rüyalar yalan bile olsa, en azından kimse bizi kırmıyor orada.
Türkiye’de son
yıllarda bu yorgunluk her yerde hissediliyor. Sokağa çıktığında insanların
yüzünde bir ifade var: “Artık hiçbir şeye şaşırmıyorum.” Herkes bir şeylere
kırılmış, küsmüş ya da vazgeçmiş. Umut etmek eskisi kadar kolay değil. Her gün
birileri daha sessizleşiyor, birileri daha içe kapanıyor. Kimimiz hayallerimizi
erteliyoruz, kimimiz duygularımızı bastırıyoruz, kimimizse sadece günü
kurtarmaya çalışıyoruz. Ama aslında hepimiz aynı soruyu içimizde taşıyoruz:
“Gerçekten yaşıyor muyuz, yoksa sadece idare mi ediyoruz?”
Rüyalar bu noktada
kaçış kapısı oluyor. Sosyal medyada paylaşılan sahte mutluluklar, filtreli
gülüşler, parıltılı hayatlar… Hepsi birer modern rüya. Ama uyanınca hepimiz
biliyoruz ki o paylaşılanların ardında gözyaşı, borç, endişe, yalnızlık var.
Rüyalar kandırıyor evet, ama bazen kandırılmaya da razı oluyoruz. Çünkü
gerçekler ağır geliyor, taşımak zor. Bir anlığına da olsa, her şey güzelmiş
gibi hissetmek daha kolay.
Fakat uyanmak da
bambaşka bir cesaret istiyor. Uyanınca insan, kendini olduğu gibi görmek
zorunda kalıyor. Maskesiz, filtresiz, çıplak bir ruhla. Uyanınca sevdiklerinin
sandığın kadar gerçek olmadığını, güvendiğin dostların aslında sadece menfaat
kadar yakın olduğunu fark ediyorsun. Uyanınca umutlarını değil, kırıklıklarını
sayıyorsun. Ve en acısı da şu: Uyanınca seni kandıran rüyalar değil, insanlar
oluyor.
Ben bazen
düşünüyorum, belki de bu cümlenin en acı tarafı şu: Ne rüyaya tam
inanabiliyoruz, ne insana. Arada sıkışmış bir ruh hali. Kimi zaman gece olup
başımızı yastığa koyduğumuzda, “Bugün kime güvendim de yine hayal kırıklığı
yaşadım?” diye soruyoruz kendimize. Ama yine de sabah kalkıyoruz, yüzümüze bir
tebessüm kondurup kaldığımız yerden devam ediyoruz. Çünkü başka çaremiz yok.
Hayat, durana değil, yürüyene biraz olsun nefes aldırıyor.
Belki de mesele ne
uyumakta ne uyanmakta. Belki mesele, uyanık kalırken rüya gibi bir hayat
kurabilmekte. Gerçeklerin içinde kaybolmadan, rüyaların içinde de boğulmadan
bir denge bulmakta. Çünkü hayal kurmak hâlâ insana iyi geliyor. Hâlâ umut
etmekten vazgeçmeyen, hâlâ bir şeylerin düzelebileceğine inanan insanlar var bu
ülkede. Onlar olmasa, biz çoktan uykuda kaybolurduk.
Bazen bir çocuğun
gülüşü, bir annenin duası, bir dostun omzundaki sessizlik bile “uyanmak” için
yeterli oluyor. Çünkü hâlâ iyiliğin, sevginin, vicdanın tamamen tükenmediğini
hatırlatıyor. Bu topraklarda umut kolay kolay bitmez, sadece biraz küser, biraz
yorulur. Ama bir gün mutlaka yeniden filizlenir.
“Uyusak rüyalar
kandırıyor, uyansak insanlar…”
Evet, doğru. Ama
belki de biz artık kandırılmadan da güzel şeyler görebilmeyi öğrenmeliyiz.
Rüyalara değil, insanlara değil, kendimize inanmayı denemeliyiz. Çünkü uyanmak,
bazen yeniden başlamaktır. Bazen sessizce ayağa kalkmaktır. Bazen, hiçbir şey
değişmese de içimizde bir şeylerin değiştiğini hissetmektir.
Hayat hep zor olacak,
insanlar hep karmaşık, rüyalar hep tatlı. Ama biz ne tamamen uyumalıyız ne de
körü körüne uyanmalıyız. Gözlerimizi açık tutarken kalbimizi kapatmamak, belki
de yapabileceğimiz en insanca şeydir. Çünkü insan, bazen uykusuz kalır ama yine
de hayal kurmaktan vazgeçmez.
Belki bir gün, ne
rüyalar kandırır bizi ne de insanlar…
Belki o gün
geldiğinde, gerçekten uyanmış oluruz.
Saygılarımla.
Yorumlar
Yorum Gönder