1 Ekim’de Açılan Meclisten Beklentilerimiz
Bugün 1 Ekim. Türkiye Büyük Millet Meclisi yeniden açılıyor. Bir yasama yılı daha başlıyor. Ben bu günü her zaman önemli bulmuşumdur çünkü Meclis sadece bir bina değil; milletin iradesinin vücut bulduğu yer. Hepimizin ortak geleceğini, umutlarını, hayallerini ve sorunlarını taşıyan o çatı, bugün yeniden halkın gözü önünde çalışmaya başlayacak. Fakat şu soruyu kendime soruyorum: Halk olarak biz ne bekliyoruz? Daha doğrusu, bu Meclis bizler için neler yapmalı?
En başta, halkın iradesini temsil eden
milletvekillerinin, gerçekten halka kulak vermesi gerekiyor. Bugün sokakta kime
sorsanız derdini anlatıyor: hayat pahalılığı, işsizlik, gençlerin umutsuzluğu,
göçmen sorunu, eğitimde adaletsizlik, sağlık sistemindeki sıkıntılar… Liste
uzayıp gidiyor. Bu sorunların her biri Meclis gündemine taşınmalı. Fakat
taşımakla kalmamalı, çözüm için ciddi bir irade ortaya konulmalı. Çünkü biz
artık “konuşuluyor ama çözülmüyor” cümlesini duymaktan yorulduk.
Meclisin yapması gereken ilk şey, topluma güven vermek
olmalı. Bugün Türkiye’de en çok ihtiyaç duyulan şey, güven ve adalettir. Adalet
sistemine duyulan güven zedelenmişse, hiçbir ekonomik paket, hiçbir siyasi
hamle kalıcı fayda sağlamaz. Bu nedenle Meclisin öncelikli görevi, adaletin
herkes için eşit ve hızlı işlemesini sağlayacak düzenlemeleri yapmak olmalıdır.
Milletvekillerinin birbirlerine laf atmakla değil, milletin hakkını koruyacak
yasaları çıkarmakla meşgul olmalarını istiyoruz.
İkinci büyük beklenti, ekonomik sorunlara karşı
gerçekçi ve kalıcı çözümler üretilmesi. Bugün pazara giden bir anne, elindeki
paranın eridiğini görüyor. Emekli ay sonunu getiremiyor. Çalışan, emeğinin
karşılığını alamıyor. Gençler geleceğini yurtdışında arıyor. Bunların hepsi
sadece rakamlardan ibaret değil; hayatın tam içinden gelen gerçekler. İşte
Meclis, bu gerçekleri görmek zorunda. Daha çok üretim, daha çok istihdam, daha
adil gelir dağılımı… Bunları sağlayacak adımların atılması gerekiyor. Kısacası
halk, kuru vaatler değil; somut icraatlar istiyor.
Üçüncü önemli konu, eğitim. Bugün hangi ebeveynle
konuşursanız konuşun, çocuklarının geleceği onların bir numaralı kaygısı. Sınav
sistemi, derinleşen eşitsizlikler, köy okullarının içler acısı durumu ve
öğretmenlerimizin yaşadığı sorunlar... Bunların hepsi, maalesef, yıllardır
çözüme kavuşturulamayan temel problemlerimiz. Oysa biliyoruz ki, güçlü bir
eğitim sistemi olmadan güçlü bir ülke inşa edemeyiz.
Artık Meclis'in bu hayati meseleyi gündeminin ilk
sırasına alması ve kapsamlı bir eğitim reformunu hayata geçirmesi şart.
Amacımız belli: Gençlerimizi dünyaya tam olarak hazırlayacak, sahip oldukları
yetenekleri en iyi şekilde geliştirecek ve aynı zamanda milli kimliğimizi
sağlamlaştıracak çağdaş bir sistemi derhal kurmalıyız.
Sağlık konusu da bir o kadar önemli. Pandemi bize
sağlık sisteminin değerini bir kez daha gösterdi. Ancak bugün hâlâ randevu
bulamayan, hastane koridorlarında sıra bekleyen binlerce insan var. Hekimlerin,
hemşirelerin ve sağlık çalışanlarının sorunları da cabası. Meclisin yapması
gereken, bu alandaki sorunları görmezden gelmek değil, çözüm için kalıcı
adımlar atmaktır. Sağlık herkesin hakkıdır; bu hakkı güçlendirmek Meclisin en
temel görevlerinden biridir.
Dış politika ve güvenlik de unutulmamalı. Bugün
Türkiye zor bir coğrafyada bulunuyor. Çevremizde savaşlar, krizler, göç
dalgaları var. Halkın beklentisi, Meclisin bu meselelerde ortak bir akıl
üretmesidir. Kısır siyasi tartışmalar bir kenara bırakılmalı ve milli
meselelerde birlik sağlanmalıdır. Çünkü güvenlik sadece hükümetin değil, tüm
milletin meselesidir.
Elbette Meclisin kendi itibarı da çok önemli. Halk,
vekillerin kavga etmesini, birbirine hakaret etmesini görmek istemiyor. Biz
milletvekillerinden vakar, ciddiyet, olgunluk bekliyoruz. Çünkü orada oturan
her bir milletvekili sadece kendi partisinin değil, bütün halkın temsilcisi.
Meclisin saygınlığı demek, halkın kendine olan saygısı demektir.
Benim kişisel beklentim ise şu: Meclis, daha şeffaf,
daha hesap verebilir olmalı. Vatandaş her yasa teklifinin, her kararın neden
alındığını kolayca öğrenebilmeli. Kapalı kapılar ardında değil, halkın gözü
önünde siyaset yapılmalı. Çünkü demokrasi ancak şeffaflıkla güçlenir.
Bugün Türkiye’de çok büyük bir genç nüfus var. Bu
gençlerin enerjisini doğru yönlendirebilirsek, ülkemiz için büyük bir kazanç
olur. Ama gençlerimiz işsiz, umutsuz ve gelecek kaygısı içinde yaşıyor.
Meclisin gençler için özel politikalar üretmesi şart. Onların sözlerini
duymalı, onları karar süreçlerine katmalı. Çünkü yarınların Türkiye’si onların
omuzlarında yükselecek.
Kısacası, halk olarak biz Meclisten şunu bekliyoruz:
Samimiyet, çözüm odaklılık ve güven. Boş tartışmalar değil, sorunlarımızı
çözecek adımlar görmek istiyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi, adının hakkını
vermeli; “milletin meclisi” olduğunu unutmamalı.
Bugün yeni bir yasama yılı başlıyor. Belki bu yazıyı
yazarken biraz duygusalım, çünkü inanmak istiyorum. Gerçekten inanmak istiyorum
ki, bu kez farklı olacak. Bu kez vekiller halkın sesine daha çok kulak verecek.
Bu kez çıkarılan yasalar milletin derdine derman olacak.
Meclisin açılışı sadece protokol konuşmalarıyla
sınırlı kalmamalı. O konuşmaların ardında halkın beklentileri var, halkın
umutları var. Bizim de bu umutların peşinden gitmekten başka çaremiz yok. Çünkü
biz bu ülkeyi seviyoruz, bu topraklara bağlıyız ve geleceğimizin daha iyi
olmasını istiyoruz.
1 Ekim sadece takvimde bir gün değil. 1 Ekim, milletin
Meclisine yeniden dönüp bakma günüdür. Umutla, beklentiyle ve biraz da
endişeyle bakıyoruz. Ama her şeye rağmen, kalbimin bir köşesinde hep aynı cümle
var: “Belki bu sefer olur.”
Saygılarımla.
Yorumlar
Yorum Gönder