Yatırımcı Gözüyle Şehir, Sakinin Gözüyle Yaşam Alanı
Şehirler de canlı varlıklar gibi sürekli değişiyor, dönüşüyor, adeta kabuk değiştiriyor. Eskiyen yapılar yıkılıyor, yerlerine yenileri yükseliyor. Bu, şehrin yaşaması, nefes alması için kaçınılmaz bir süreç. Ancak bu değişimin ruhunu neyin şekillendirdiği sorusu içimizi burkuyor: Acaba öncelik rant mı olmalı, yoksa orada yaşayan insanların hayat kalitesi mi?
Karşımıza
çıkan o devasa yapılar, parıl parıl parlayan cepheler, lüks daireler... İlk
bakışta bunlar modernleşmenin, gelişmenin göstergesi gibi duruyor. Ama işin
aslı pek de öyle değil sanki. Yıllarca o sokaklarda yaşamış, komşuluk
ilişkileri kurmuş, nice anı biriktirmiş insanların yerinden edilmesi pahasına
mı yükseliyor bu beton yığınları? O eski mahallede bir zamanlar hayat vardı;
şimdi ise kaybolan kimlikler, silinmiş yüzler var. Yükselen her yeni bina, eski
bir yaşamın izlerini silerken, şehre yepyeni bir kimlik mi katıyor, yoksa
sadece boş bir görüntü mü ekliyor?
Kentsel
dönüşümün gerekliliği tartışılmaz. Depreme dayanıksız binalar, sağlıksız yaşam alanları,
çağın gerisinde kalmış altyapı... Bunların değişmesi, iyileştirilmesi şart. Fakat
bu değişim, birilerini zengin ederken, diğerlerini şehrin kıyısına köşesine
savurmamalı. Şehir dediğin sadece binalardan ibaret değil ki; içinde yaşayan
insanlar var ve onların hayatlarını güzelleştirmek, onlara daha iyi yaşam
koşulları sunmak, bu dönüşümün asıl amacı olmalı.
Yaşam
kalitesi denince aklımıza sadece gösterişli evler gelmemeli. Asıl önemli olan
nefes alabileceğimiz yemyeşil alanların olması, çocuklarımızın gözü arkada
kalmadan koşup oynayabileceği parkların varlığı, komşularımızla sıcak sohbetler
edebileceğimiz, bir araya gelebileceğimiz o samimi sosyal ortamlar... Bir de
tabii ulaşımın kolaylığı, kültürel etkinliklere şöyle rahatça erişebilmek de
cabası.
İşte bunlar,
bir şehri gerçekten yaşanır kılan, ona ruh katan temel unsurlar. Kentler sadece
betondan, binalardan ibaret değil; aslında duygusal bağlarımızla, kurduğumuz o
güzelim sosyal ilişkilerle anlam kazanıyor. Şehrimizde yapılacak her türlü
yenilikte, her türlü düzenlemede bu can alıcı noktaları asla unutmamalıyız.
Aksi takdirde sonuçta sadece bir sürü beton yığını ortaya çıkar ama o içimizi
ısıtan, bizi birbirimize bağlayan insani sıcaklığı, o güzelim dokuyu yitiririz.
Bu yüzden şehirdeki her değişim, işte bu saydığımız önemli hususları merkeze
alarak hayata geçirilmeli.
Ama ne yazık
ki, birçok kentsel dönüşüm projesinde bu hayati detaylar çoğu zaman görmezden
geliniyor. O eski, samimi mahallelerin kendine özgü o güzelim ruhu kaybolup
gidiyor, yerini birbirinin aynı, sanki ruhsuz kutulara bırakıyor. Yeşil alanlar
bir anda betona dönüşüyor, komşuluk bağları zayıflıyor, insanlar adeta
birbirine yabancılaşıyor. Sanki kentler, biz insanların yaşam alanı olmaktan
çıkıp, devasa birer yatırım aracına dönüşüyor gibi. Oysa bir şehrin asıl gücü,
işte o sıcacık insan ilişkilerinde, o mahalledeki o eşsiz kültürel yapısında
saklı. Kentsel dönüşüm dediğimiz şey, sadece yeni binalar dikmekten ibaret
olmamalı; o binaların etrafındaki sosyal hayatı, o güzelim insan ilişkilerini
de yeniden yeşertmek, inşa etmek olmalı.
Kentsel
dönüşümün en önemli noktası bence şu: Sadece eski binaları yıkıp yenilerini
yapmakla iş bitmiyor. Esas hedef, o bölgedeki insanların arasındaki bağı daha
da kuvvetlendirmek, kültürel zenginliklerimize sahip çıkmak, doğayı da
düşünerek, çevreye zarar vermeyen yapılar ortaya koymak olmalı. Mesela
"yerinde dönüşüm" gibi fikirlerle, o mahallede yaşayanların bu işin
tam da içinde olmasını sağlamak, onların neye ihtiyacı var, ne hayal ediyorlar,
bunları en başa yazmak çok değerli. Mahalle sakinlerinin sesini dinleyerek,
sadece binaları yenilemekle kalmayıp, o insanların arasındaki sıcaklığı,
kültürel değerlerini de koruyup güçlendirecek bir değişim yaratabiliriz.
Bir şehirde
dönüşümün gerçekten hakkını vermek için, ekonomik tarafını da es geçmemek
lazım; sonuçta kentsel dönüşüm dediğimiz olay, bulunduğu yerin ekonomik
değerini de yukarıya çekebiliyor. Eskimiş mahalleler, bakımsız, değeri düşmüş
alanlar olabilir. Ancak bu alanların yenilenmesi, emlak değerlerini yükseltir
ve bölgeyi daha çekici hale getirir. Ticaretin canlanması, iş imkanlarının
artması, küçük esnafın desteklenmesi gibi ekonomik fırsatlar ortaya çıkabilir.
Böylece şehrin ekonomisi sadece yeni binalarla değil, etrafındaki iş yerleri ve
ticaretle de güçlenir.
Dönüşümün
bir de şöyle hoş bir yanı var: Ulaşım ve altyapı işleriyle bir araya
geldiğinde, şehre genel olarak yayılan bir enerji katıyor. Düşünsenize, yeni
yapılan evlerle birlikte şehrin altyapısı da güzelleşiyor, ulaşım rahatlıyor.
Daha güzel yollar, yeni otobüs hatları, şöyle içimizi açan parklar, sosyal
alanlar... Bunlar hem insanların hayatını güzelleştiriyor hem de şehrin bütün
ekonomik düzenine destek oluyor. Hatta sadece o semti değil, etraftaki diğer
yerleri de canlandırabiliyor.
Peki, bu
dönüşüm nasıl olmalı? Eski bir mahallede yaşayan insanlar hem güvenli hem de
modern evlere kavuşurken, aynı zamanda komşuluk ilişkileri devam etmeli,
mahallenin o kendine has dokusu korunmalı ve yeşil alanlar artırılmalı. İşte o
zaman kentsel dönüşüm gerçekten amacına ulaşmış demektir. Hem sosyal yapıyı
bozmadan hem de ekonomik bir canlanma sağlayarak, yaşam kalitesi yüksek, insan
odaklı projeler ortaya çıkar. Böylece kentsel dönüşüm sadece binaları değil, o
binalarda yaşayan insanları da dönüştürmüş olur.
Bu noktada,
kentsel dönüşüm projelerini düşünenler, karar verenler, çizenler,
hesaplayanlar... Hepsinden öte, o şehirde hayatını sürdüren bizler için de
büyük bir sorumluluk var omuzlarımızda. Bu işlere sadece bir yatırım gözüyle
bakmak, acaba bu değişim insanların hayatına nasıl dokunacak, şehrin geleceği
nasıl olacak diye kafa yormamak çok yanlış olur. Bence her proje, bir şehri
değil, o şehirde yaşayan canları değiştirmeli. İnsanların hayatlarına şöyle
içten bir dokunuş olmadan, sırf duvara, demire, betona odaklanmak, şehri ve
insanları birbirinden koparmaktır.
Neticede
kentler sadece beton ve çelikten ibaret değil. Onları anlamlı kılan, içinde
yaşayan insanların anıları, hayalleri, kurdukları bağlar. Kentsel dönüşüm, bu
bağları koparmak yerine daha güçlü hale getirmeli. Her yeni proje, bir şehri
inşa ederken o şehri yaşayanları da yeniden şekillendirmeli. Rantın değil,
yaşam kalitesinin öncelikli olduğu yeni yaklaşımlar geliştirmeliyiz. Aksi
takdirde geleceğe miras bırakacağımız şey ruhsuz beton yığınları ve mutsuz
insanlar olacaktır. Bu dönüşüm, şehirleri değil, insanları dönüştürmelidir.
Saygılarımla.
Yorumlar
Yorum Gönder